"Diyarbakır’da
çocuk olmak, bazen susarak büyümek, ama her şeye rağmen gülüşünde
direnmektir."
Çocuk olmak,
dünyaya masum gözlerle bakabilmektir. Ama bazen o gözlerin ardında biriken yük,
yaştan büyük olur. Diyarbakır’da çocuk olmak, yalnızca büyümek değil;
zamanından önce yaşlanmaktır kimi zaman. Oysa çocukluk, tüm çocuklara eşit
sunulması gereken bir haktır; lüks değil.
Çocuk hakları,
sadece kâğıt üstünde değil, sahada da var olmalıdır. Diyarbakır’da çocuklar
için nitelikli eğitime, psikolojik desteğe, kültürel haklara ve güvenli
alanlara acil ihtiyaç vardır. Çünkü her çocuk gibi onlar da güven içinde
büyümeyi, oyunlarla gelişmeyi ve hayal kurmayı hak eder.
Diyarbakır’da
çocuk olmak, bazen yoksullukla, bazen ayrımcılıkla, bazen de sessizlikle
savaşmaktır. Ve bu savaşı çocukların kazanması için, onların sesine kulak
vermemiz gerekir.
23 Nisan,
Türkiye’de çocukların bayramı olarak kutlanırken, Diyarbakır’da yaşayan
çocuklar için bugün hem neşe hem de burukluk barındırıyor. Tarihi ve kültürel
zenginlikleriyle bilinen bu şehirde, çocuklar birçok güzelliğin yanı sıra ciddi
sorunlarla da karşı karşıya. Diyarbakır’ın sokaklarında koşan, oyun oynayan
çocuklar, bir yandan hayaller kurarken diğer yandan hayatın zorluklarıyla
mücadele ediyor.
Diyarbakır’da
çocukların karşılaştığı en büyük sorunlardan biri eğitimdeki eşitsizlikler.
Özellikle kırsal kesimlerde ve maddi imkânsızlıklar içindeki ailelerde,
çocuklar yeterli eğitim materyallerine ve fırsatlara erişemiyor. Okulların
fiziki koşulları, bazı bölgelerde yetersiz kalırken, taşımalı eğitim sistemi
çocuklar için hem yorucu hem de verimsiz olabiliyor. Ayrıca, ekonomik sorunlar
nedeniyle bazı çocuklar okulu bırakıp çalışmak zorunda kalıyor. Sokaklarda
simit satan, ayakkabı boyayan ya da tarlalarda çalışan çocuklar, 23 Nisan’ın
coşkusunu tam anlamıyla yaşayamıyor.
Yoksulluk,
Diyarbakır’daki çocukların hayatını derinden etkileyen bir başka gerçek. Birçok
aile, temel ihtiyaçları karşılamakta zorlanırken, çocuklar sağlıklı beslenme,
kıyafet ve oyuncak gibi temel haklardan mahrum kalabiliyor. Bu durum,
çocukların fiziksel ve duygusal gelişimini olumsuz etkiliyor. Bayramlarda diğer
çocuklar gibi yeni kıyafetler giymek, oyun parklarında özgürce eğlenmek ya da
bir tiyatro gösterisine gitmek, bazı çocuklar için sadece bir hayal.
Sosyal ve
kültürel engeller de çocukların dünyasında önemli bir yer tutuyor. Dil
bariyerleri, özellikle Kürtçe konuşan çocuklar için eğitimde ve sosyal hayatta
bir engel oluşturabiliyor. Türkçe ’yi ikinci dil olarak öğrenen çocuklar,
eğitim sisteminde yeterince desteklenmediğinde kendilerini ifade etmekte
zorlanıyor. Ayrıca, çatışma ve toplumsal gerilimlerin izleri, çocukların
psikolojisinde derin yaralar bırakabiliyor. Güvenli oyun alanlarının eksikliği,
çocukların sokaklarda özgürce vakit geçirmesini zorlaştırıyor.
23
Nisan, Diyarbakır’da yaşayan çocuklar için sadece bir bayram değil, aynı
zamanda onların sesini duyurma fırsatı. Bu çocuklar, sevgi, barış ve eşitlik
istiyor. Eğitimde fırsat eşitliği, güvenli oyun alanları, yoksullukla mücadele
ve psikolojik destek, onların hayatını değiştirebilir. Diyarbakır’ın renkli
sokaklarında, her çocuğun gülüşüyle 23 Nisan’ı gerçek bir bayrama dönüştürmek
mümkün. Bunun için hepimize sorumluluk düşüyor: Çocukların hayallerine kulak
vermek ve onlara daha güzel bir gelecek sunmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder