"Bilgiye ulaşmanın yolu,
önce bedenin ihtiyaçlarını karşılamaktan geçer."
Türkiye'de
yapılan araştırmalar, her üç öğrenciden birinin kahvaltı yapmadan okula
gittiğini, öğrencilerin %19,2'sinin haftada en az bir gün aç kaldığını ve
%2'sinin ise okul sonrası akşam yemeği dahi yiyemediğini gösteriyor. Bu
veriler, genel ortalamaları göstermektedir. Ancak bölgelere göre bu veriler
farklı sonuçlar vermektedir. Bazı bölgelerde bu veriler daha iyimserken bazı
bölgelerde bu veriler çok kötümser sonuçlar verebilmektedir. Bu değerlendirmeyi
yaparken beslenmek ile doymak arasındaki farkı da gözetmek gerekir. Birçok
öğrenci doyarken yeterli beslenememektedir.
Toplumda
eğitimde başarıyı sağlayan faktörlerin başında beslenme gelir. Özellikle
sosyoekonomik dezavantajlarla karşı karşıya olan öğrenci grupları, yetersiz
beslenme nedeniyle eğitime eşit şartlarda katılamazlar. Bu durum, sosyal adalet
ve fırsat eşitliği ilkelerini zedeleyerek eğitim sisteminde derin yapısal
eşitsizliklere yol açar. Yetersiz beslenen öğrenciler bilişsel işlevlerinde
sorunlar yaşarken, eğitim performansları da bu açmazdan etkilenir.
Beslenme,
öğrenme süreçlerinde merkezi bir role sahiptir. Kahvaltı, beynin enerji
ihtiyacını karşılayarak bilişsel fonksiyonların sürdürülebilmesi için temel bir
katkı sağlar. Ancak, ekonomik yetersizlikler nedeniyle kahvaltısız okula gitmek
zorunda kalan çocuklar, bilişsel anlamda büyük bir dezavantaja sahiptir. Bu
durum dikkat eksikliği, hafıza problemleri ve düşük motivasyon gibi sonuçlar
doğurur. Yani, bir öğrencinin sınıfta derse odaklanabilmesi ve aktif bir
öğrenme sürecine katılabilmesi, yalnızca zihinsel değil, aynı zamanda fiziksel
olarak da beslenme ihtiyacının karşılanmasına bağlıdır.
Sosyoekonomik
düzeyi yüksek ailelerin çocukları, yeterli ve dengeli beslenme imkanına sahip
oldukları için eğitimde daha avantajlıdır. Beslenme yetersizliği, düşük gelir
gruplarındaki öğrencilerin başarısızlık riskini artırarak toplumsal sınıflar
arası eşitsizliklerin eğitimde yeniden üretilmesine neden olur. Eğitimde
başarıyı belirleyen faktörlerden biri olan fiziksel sağlık, bu anlamda bir
sınıf göstergesine dönüşür ve toplumsal statülerin nesiller arası aktarımını
kolaylaştırır.
Beslenme
eksikliği sadece fiziksel sağlık açısından değil, aynı zamanda psikososyal
gelişim açısından da önemli sonuçlar doğurur. Açlık çeken çocuklar,
arkadaşlarıyla ilişkilerinde zorluklar yaşayabilir, sosyal ortamlarda
kendilerini dışlanmış hissedebilir ve özgüven kaybı yaşayabilirler. Bu tür
öğrenciler, sınıf içindeki etkileşimlerde pasif kalma eğilimindedir ve
dışlanmışlık duygusunu daha yoğun yaşarlar. Sonuç olarak, eğitimde başarı
sadece bilişsel yeterliliklere değil, öğrencinin sosyalleşebilme kapasitesine
de bağlıdır.
Psikolojik
sorunlar, açlıkla birlikte yaygınlaşır. Anksiyete, depresyon ve stres gibi
sorunlar, uzun süreli beslenme eksikliği yaşayan öğrencilerde sıklıkla görülür.
Bu durum, eğitim başarısının yanı sıra öğrencinin toplumsal hayata
entegrasyonunu da zorlaştırır. Özellikle düşük gelirli ailelerde büyüyen
çocukların, sınıfsal aidiyetlerinden kaynaklanan bu yetersizlik hissi, sosyal
mobilitenin önünde büyük bir engel olarak durur. Eğitimdeki başarısızlıkları,
hayatlarının ilerleyen dönemlerinde de sürdürülebilir bir toplumsal statü
kazanamamalarına yol açar.
Eğitimde
beslenme yetersizliği, sadece öğrencilerin öğrenme süreçlerini değil, genel
sağlık durumlarını da etkiler. Yetersiz beslenen öğrenciler, büyüme geriliği,
yorgunluk ve bağışıklık sistemi sorunları gibi sağlık problemleriyle karşı
karşıya kalırlar. Bu durum, derslere devamlılıklarını etkilerken, fiziksel
olarak yeterince aktif olamamalarına da neden olur. Özellikle uzun vadede bu
tür sağlık sorunları, sosyoekonomik dezavantajlı gruplarda kronik hastalıkların
daha yaygın görülmesine yol açar.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, özellikle Diyarbakır ve çevre illerde, okul
yemeği sorunu daha da vahim sonuçlar doğuruyor. Diğer bölgelere kıyasla,
yeterli beslenemeyen öğrenci sayısı giderek artıyor. Diyarbakır genelinde,
resmi ve özel eğitim kurumları dâhil olmak üzere, 2 binden fazla okul
bulunuyor. Özel okullarda okuyan öğrencilere düzenli yemek sağlanırken, devlet
okullarındaki öğrencilerin büyük bir kısmı okula aç gidiyor. Ayrıca, kantin
fiyatlarının yüksek olması nedeniyle pek çok öğrenci kantinden yiyecek veya
içecek bir şey alamıyor. Kantinlerde sade tost 30-45 TL, çay 5 TL, su ise 7,5
TL gibi fiyatlarla satılıyor. Bu da bir öğrencinin okulda aç kalmaması için
günde ortalama 60 TL'ye ihtiyaç duyduğu anlamına geliyor. Ancak, yapılan
araştırmalar Diyarbakır'da kırsal bölgeler ve kenar mahallelerde yaşayan
ailelerin büyük bir kısmının düzenli gelirinin olmadığını, hatta bazı ailelerin
hiç gelirinin olmadığını gösteriyor. Bu aileler çocuklarına harçlık veremiyor. Devletin
ekonomik durumu iyi olmayan ailelere sağladığı sosyal yardım ise çocuk başına
günlük 3 TL ile sınırlı kalıyor.
Devleti
yönetenlerin bu soruna karşı farkındalık kazanmaları son derece önemlidir.
Yetersiz beslenen öğrenciler, pedagojik olarak desteklenmeli ve bu çocuklar
için rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetleri sunulmalıdır. Toplum
genelinde ise, ailelere yönelik farkındalık kampanyaları düzenlenerek sağlıklı
beslenme alışkanlıkları kazandırılmalıdır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlamak,
beslenme desteğiyle doğrudan bağlantılıdır ve bu bağlantı, toplumun her kesimi
tarafından fark edilmeli ve önemsenmelidir.
Her çocuğun
büyüme, öğrenme ve gelişme fırsatına sahip olmasını sağlamak için çeşitli
ülkelerin katkısıyla 2020 yılında uluslararası Okul Yemekleri Koalisyonu
kurulmuştur. Okul Yemekleri Koalisyonu, kurucu üye devletler tarafından
yönetiliyor ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı bünyesindeki küçük bir
sekretarya tarafından destekleniyor. Koalisyonun ilkeleri arasında, okul yemeği
programlarının oluşturulması, ülkelerin bu konuda yaptığı çalışmalardan elde
edilen deneyimlerin paylaşılması ve uluslararası iş birliğinin arttırılmasına
önem verilmektedir. Koalisyonun ana hedefi ise 2030 yılına kadar dünya çapında
her çocuğa okulda günlük, sağlıklı bir öğün yemek hakkı sağlamaktır. Türkiye bu
koalisyona derhal üye olmalıdır.
Öğrencilerin
beslenme yetersizliği, bireylerin yalnızca fiziksel sağlıklarını değil, aynı
zamanda bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimlerini etkileyen çok boyutlu bir
toplumsal sorundur. Eğitim politikaları bu sorunun çözümüne odaklanmadıkça,
toplumsal eşitsizlikler derinleşmeye devam edecek ve bu durum, gelecekteki
toplumsal yapı üzerinde olumsuz etkiler yaratacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder