"Bilgiye açılan kapı,
doyurulmuş bir mideden geçer."
Toplumlar
arasındaki sosyoekonomik eşitsizlikler, eğitim alanında da kendini güçlü bir
şekilde hissettiriyor. Birçok öğrenci, okula aç gitmek zorunda kalırken, bu
durum onların bilişsel ve duygusal gelişimini olumsuz etkilemektedir.
Beslenme,
bilişsel fonksiyonların sürdürülebilmesi için hayati bir öneme sahiptir.
Öğrenciler, özellikle kahvaltı yapmadan okula gittiklerinde, dikkat eksikliği,
hafıza problemleri ve düşük motivasyon gibi bilişsel sorunlar yaşarlar. Yeterli
beslenemeyen öğrencilerin akademik performansları düşer ve bu da onların
eğitimde geri kalmalarına neden olur. Ayrıca, bu öğrenciler fiziksel olarak
daha zayıf olurlar ve sık sık hastalanırlar, bu da okul devamsızlıklarına yol
açar. Özellikle büyüme çağındaki çocuklar için dengeli ve yeterli beslenme,
zihinsel ve bedensel gelişim için kritik öneme sahiptir.
Türkiye'nin
çeşitli bölgelerinde yetersiz beslenme sorunu farklı şekillerde ortaya
çıkmaktadır. Ekonomik yetersizliklerin yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde, birçok öğrenci yeterli ve dengeli beslenme olanaklarından mahrum
kalmaktadır. Diyarbakır’da, ailelerin gelir seviyesinin düşük olması,
öğrencilerin günlük beslenme ihtiyaçlarını karşılamalarını zorlaştırmaktadır.
Burada öğrenciler, genellikle sabah kahvaltısı yapmadan okula gitmekte ve öğle
yemeği için yeterli maddi kaynakları bulunmamaktadır. Okullardaki kantin
fiyatlarının yüksek olması, bu sorunu daha da derinleştirmektedir. Örneğin, bir
kantinde satılan basit bir tostun fiyatı 30-45 TL arasında değişirken, çay 5
TL, su ise 7,5 TL gibi fiyatlarla satılmaktadır. Bu fiyatlar, birçok öğrencinin
bu temel gıdalara erişimini imkânsız hale getirmekte ve sonuç olarak,
öğrenciler öğün atlamak zorunda kalmaktadır. Kantinlerde satılan yiyeceklerin
pahalı olması, öğrencilerin yeterli beslenme olanaklarından mahrum kalmasına ve
dolayısıyla eğitimde geri kalmalarına yol açmaktadır. Devletin ekonomik durumu
iyi olmayan ailelere sağladığı sosyal yardım ise çocuk başına günlük 3 TL ile
sınırlıdır.
Yetersiz
beslenme, sadece fiziksel sağlık sorunlarına değil, aynı zamanda psikososyal
problemlere de yol açar. Aç kalan öğrenciler, arkadaşlarıyla ilişkilerinde
zorluk yaşayabilir, kendilerini dışlanmış hissedebilir ve özgüven kaybı
yaşayabilirler. Anksiyete, depresyon ve stres gibi psikolojik sorunlar da uzun
süreli beslenme eksikliği yaşayan öğrencilerde daha yaygın görülür. Bu durum,
öğrencilerin sınıf içinde aktif katılımını ve sosyal etkileşimlerini olumsuz
etkiler.
Eğitimde
başarı, sadece bilişsel yeterliliklere değil, aynı zamanda fiziksel sağlığa da
bağlıdır. Beslenme, beynin enerji ihtiyacını karşılayarak bilişsel
fonksiyonların sürdürülebilmesi için temel bir katkı sağlar. Kahvaltı yapmadan
okula giden çocuklar, bilişsel anlamda büyük bir dezavantaja sahiptir. Yani,
bir öğrencinin sınıfta derse odaklanabilmesi ve aktif bir öğrenme sürecine
katılabilmesi, yalnızca zihinsel değil, aynı zamanda fiziksel olarak da
beslenme ihtiyacının karşılanmasına bağlıdır.
Sosyoekonomik
düzeyi yüksek ailelerin çocukları, yeterli ve dengeli beslenme olanağına sahip
oldukları için eğitimde daha avantajlıdırlar. Beslenme yetersizliği, düşük
gelir gruplarındaki öğrencilerin başarısızlık riskini artırarak toplumsal
sınıflar arası eşitsizliklerin eğitimde yeniden üretilmesine neden olur.
Eğitimde başarıyı belirleyen faktörlerden biri olan fiziksel sağlık, bu anlamda
bir sınıf göstergesine dönüşür ve toplumsal statülerin nesiller arası
aktarımını kolaylaştırır. Bu durum, sosyoekonomik mobiliteyi kısıtlar ve düşük
gelir gruplarının eğitim yoluyla toplumsal statü kazanma şansını azaltır.
Devletin ve
toplumun bu soruna farkındalık kazandırması, pedagojik destekler ve sağlıklı
beslenme alışkanlıklarının kazandırılması önemlidir. Öğrenciler için düzenli ve
dengeli beslenme programlarının uygulanması, eğitimde fırsat eşitliğini
sağlamak için atılacak önemli adımlardan biridir. Uluslararası iş birlikleri ve
projeler de sorunun çözümüne katkı sağlayabilir. Örneğin, 2020'de kurulan Okul
Yemekleri Koalisyonu gibi girişimlere Türkiye de katılmalıdır. Bu koalisyon,
okul yemeği programlarının oluşturulması, ülkelerin bu konuda yaptığı
çalışmalardan elde edilen deneyimlerin paylaşılması ve uluslararası iş
birliğinin artırılmasına önem vermektedir. Koalisyonun ana hedefi ise 2030
yılına kadar dünya çapında her çocuğa okulda günlük, sağlıklı bir öğün yemek
hakkı sağlamaktır.
Yetersiz
beslenme, eğitimdeki eşitsizliklerin derinleşmesine yol açan çok boyutlu bir
sorundur. Bu sorunun çözümüne odaklanan eğitim politikaları geliştirilmedikçe,
toplumsal eşitsizlikler derinleşmeye devam edecek ve bu durum, gelecekteki
toplumsal yapı üzerinde olumsuz etkiler yaratacaktır. Eğitimde fırsat eşitliği
sağlamak, beslenme desteğiyle doğrudan bağlantılıdır ve bu bağlantı, toplumun
her kesimi tarafından fark edilmeli ve önemsenmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder