Eğitimin Sadece Akademik Bir Misyonla Sınırlandırılmasının Eksiklikleri

"Eğitim, bilgiyle donatmak değil, hayatın sanatını öğretmektir."

Türkiye’de eğitim, genellikle akademik başarı ve sınav sonuçları ile sınırlı bir çerçevede değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım, öğrencilerin bireysel yeteneklerini ve potansiyellerini tam anlamıyla ortaya çıkarabilmelerinin önünde bir engel teşkil etmektedir. Eğitim sisteminin yalnızca akademik bilgi aktarımına odaklanması, eleştirel düşünme, yaratıcılık ve sosyal beceriler gibi hayati yetkinliklerin gelişimini göz ardı etmektedir. Ayrıca, bu dar perspektif, öğrencilerin kişisel ve toplumsal sorumluluklarını anlamalarını, empati kurmalarını ve demokratik bir vatandaş olarak gelişmelerini engelleyerek, toplumda daha geniş bir ayrışma ve kimlik krizi yaratmaktadır. Dolayısıyla, eğitim sisteminin çok yönlü bir yaklaşım benimsemesi, bireylerin hem akademik hem de sosyal olarak gelişimine katkı sağlamak açısından büyük bir gereklilik haline gelmiştir.

Eğitim, bireylerin hem bireysel gelişimlerini hem de toplumsal yapıya uyum sağlayan çok yönlü bir süreçtir. Ancak, modern dünyada eğitim genellikle sadece akademik başarıya ve mesleki yeterliliklere indirgenmiş bir olgu olarak ele alınır. Bu indirgeme, eğitim sistemlerinin bireyleri sadece teknik bilgi ile donatıp onları toplumsal yaşamın daha geniş ve karmaşık boyutlarına hazırlama konusunda eksik kalmasına neden olur. Eğitim ve öğretim süreçlerinin birbirinden ayrılan ve birleşen yönleri üzerinde durarak, eğitimin "yaşam sanatı" öğretme işlevini daha derinlemesine incelemek gerekir.

Sosyologlar, eğitim kurumlarının bireylerin toplumsal yapı içindeki rollerini şekillendirmede merkezi bir işlev gördüğünü vurgulamaktadır. Bu anlamda eğitim sadece öğretimden, yani bilgi aktarımından ibaret değildir. Eğitim, bireylerin etik değerler, toplumsal normlar, kültürel kodlar ve kişisel gelişim becerilerini kazanmasına olanak sağlayan bir süreçtir. Bu çerçevede eğitimi "yaşam sanatı" olarak görmek, bireylerin sadece teknik bilgi değil, aynı zamanda toplumsal hayatta var olabilme, etik kararlar verebilme ve sosyal uyum sağlayabilme becerileri kazanmasını ifade eder.

Eğitim ve öğretim kavramları, sıklıkla birbirleriyle karıştırılan, ancak birbirini tamamlayan iki süreçtir. Eğitim, bireyin toplumsal yaşam içinde nasıl var olacağına dair bilgi, beceri ve değerleri kazanmasına yönelik bir süreçtir. Sosyolojik olarak eğitim, bireylerin sadece akademik bilgiyi değil, aynı zamanda toplumsal yaşamda uyumlu bir şekilde var olabilmelerini sağlayacak sosyal becerileri, kültürel sermayeyi ve etik normları edinmelerine olanak tanır (Bourdieu, 1977). Öğretim ise daha çok bilgi aktarımına, bireyin zihinsel gelişimine ve mesleki becerilerin kazandırılmasına odaklanır.

Eğitimi sadece akademik başarıya odaklı bir süreç olarak görmek, bireyin toplumsal rolleri öğrenme sürecini göz ardı etmek anlamına gelir. Eğitim, bireylerin toplum içindeki rollerini anlamalarını ve bu rollere uygun şekilde hareket etmelerini sağlar. Emile Durkheim, eğitimin sosyalleşmenin bir aracı olduğunu, bireylerin toplumun norm ve değerlerine uyum sağlamalarını kolaylaştırdığını ifade eder. Ona göre eğitim, bireylerin toplumsal rollere hazırlanmasında önemli bir işlev görür (Durkheim, 1922). Bu da eğitimin toplumsal düzenin devamlılığı için merkezi bir rol oynadığını gösterir.

Eğitim ve öğretim süreçlerinin birbirinden ayrıldığı temel nokta, işlevsel farklılıklardır. Öğretim, bireylere teknik bilgi ve akademik yeterlilik kazandırmaya odaklanırken, eğitim daha geniş anlamda bireyin toplumsal hayatta nasıl var olacağını şekillendirir. Bu bağlamda eğitim, bireylere sadece bilgi değil, aynı zamanda değerler, normlar ve sosyal beceriler kazandırır. Örneğin, toplumsal normların, cinsiyet rollerinin ve etik değerlerin bireylere aktarılması eğitim yoluyla gerçekleşir. Bu süreç aynı zamanda bireylerin toplumsal uyumlarını sağlar ve sosyal düzenin devamlılığına katkıda bulunur.

Pierre Bourdieu’nun kültürel sermaye kavramı, eğitim ve öğretim süreçlerinin bireyin toplumsal sınıf içindeki konumunu nasıl etkilediğini anlamak açısından önemlidir. Bourdieu’ya göre, bireylerin sahip olduğu kültürel sermaye (eğitim yoluyla edinilen bilgi, dil becerileri, sosyal yetenekler vb.) toplumsal hayatta nasıl konumlandıklarını belirler (Bourdieu, 1977). Eğitim, bu kültürel sermayeyi bireylere kazandıran temel araçtır ve bireylerin toplumsal merdivende yukarı çıkmalarını veya mevcut statülerini korumalarını sağlar.

John Dewey’in eğitim felsefesi, eğitimi sadece akademik başarıya indirgemeyen, bireyin tüm yaşamına yayılan bir süreç olarak gören yaklaşımlardan biridir. Dewey’e göre, eğitim bireyin kişisel ve toplumsal gelişimi için en önemli araçtır ve eğitim, hayatın kendisidir. Dewey, eğitimi yaşam için bir hazırlık olarak görmek yerine, yaşamın kendisi olarak kabul eder. Bu görüş, eğitimin bireylerin toplumsal hayatta karşılaştıkları sorunları çözme yeteneği kazanmalarına yardımcı olan bir süreç olduğunu ortaya koyar (Dewey, 1916).

Dewey’in deneyimsel öğrenme kavramı, eğitimin sadece teorik bilgi aktarımı değil, aynı zamanda bireylerin toplumsal hayatta karşılaştıkları gerçek sorunlarla başa çıkmalarını sağlayan bir süreç olması gerektiğini vurgular. Bu anlamda eğitim, bireylerin sosyal becerilerini geliştiren ve toplumsal hayata aktif katılımını teşvik eden bir süreçtir. Dolayısıyla, eğitim bireylerin hem kişisel hem de toplumsal gelişimlerine katkıda bulunarak onları daha sorumlu ve uyumlu bireyler haline getirir.

Eğitimi toplumsal değişim ve bireysel özgürleşme aracı olarak gören bir diğer önemli düşünür Paulo Freire’dir. Freire, eğitimi ezilen kesimlerin toplumsal bilinç kazanmasını sağlayan bir süreç olarak ele alır. Ona göre eğitim, bireylere sadece bilgi kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda onların dünyayı eleştirel bir şekilde sorgulama yeteneğini de geliştirir. Bu bağlamda Freire, eğitimin bireylerin toplumsal sorunları anlamalarına ve bu sorunlarla başa çıkmalarına yardımcı olan bir araç olduğunu savunur (Freire, 1970).

Freire’in eleştirel pedagoji anlayışı, eğitimin toplumsal adaletin sağlanmasında önemli bir rol oynadığını vurgular. Eğitim, bireylerin toplumsal yapılar ve güç ilişkileri üzerinde düşünmelerini sağlayarak, onları daha bilinçli ve aktif yurttaşlar haline getirir. Bu yaklaşım, eğitimin sadece bireyleri pasif bilgi alıcıları olarak değil, toplumsal sorunlara çözüm üreten aktif bireyler olarak görmesi gerektiğini savunur.

Eğitimi yaşam sanatını öğrenme süreci olarak ele almak, disiplinler arası bir yaklaşıma ihtiyaç duyar. Bireylerin yaşam becerilerini geliştirmesi, sadece bir alanın bilgi ve becerilerini öğrenmekle sınırlı değildir. Sosyal bilimler, sanat, felsefe, etik ve psikoloji gibi farklı disiplinlerin bir araya gelmesiyle bireylerin çok yönlü gelişimi sağlanabilir. Bu disiplinler arası yaklaşım, bireylerin hem entelektüel hem de sosyal, duygusal ve etik gelişimlerini destekleyerek onları daha donanımlı bireyler haline getirir.

Eğitimin sadece akademik bir amaçla sınırlandırılması, bireylerin toplumsal hayata katılımlarını ve kişisel gelişimlerini olumsuz etkiler. Eğitim, sadece bilgi aktarma değil, aynı zamanda bireylerin sosyal, duygusal ve etik yönlerini geliştiren bir süreçtir. Eğitim yoluyla bireyler, sadece mesleki beceriler değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluklar ve etik değerler kazanırlar. Bu bağlamda eğitim, bireylerin yaşam sanatı dediğimiz becerileri kazanmalarını sağlayarak toplumsal hayata daha anlamlı bir şekilde katılmalarına olanak tanır. Eğitim ve öğretim süreçlerinin bir arada değerlendirilmesi, bireylerin hem akademik hem de sosyal hayatta başarılı olabilmeleri için gereklidir.

Kaynakça

1. Bourdieu, P. (1977). Uygulama Teorisinin Ana Hatları. Cambridge University Press.

2. Durkheim, E. (1922). Eğitim ve Sosyoloji. Free Press.

3. Dewey, J. (1916). Demokrasi ve Eğitim: Eğitim Felsefesine Giriş. Macmillan Company.

4. Freire, P. (1970). Ezilenlerin Pedagojisi. Herder ve Herder.

5. Illich, I. (1971). Okulsuz Toplum. Harper & Row.

6. Giroux, H. (1988).Entelektüeller Olarak Öğretmenler: Öğrenmenin Eleştirel Pedagojisine Doğru. Bergin & Garvey.

7. Bernstein, B. (1971). Sınıf, Kodlar ve Kontrol: Dil Sosyolojisine Doğru Teorik Çalışmalar. Routledge.

Yorumlar