Bu Blogda Ara

21.4.25

Feyli Kürtler


"Feyli olmak, dağların sessizliğinde konuşmak, iki sınır arasında kimliğini unutmamaktır."

Feyli Kürtler, Kürt halkının özgün kollarından biri olup, ağırlıklı olarak Şii inancına mensupturlar. Yaşam alanları, İran ile Irak arasındaki sınır kuşağı ve özellikle Zagros Dağları'nın çevresine yoğunlaşmıştır. Hem etnik hem de mezhepsel kimlikleri nedeniyle tarih boyunca çeşitli ayrımcılık ve baskılara maruz kalmışlardır. Feyli Kürtler, Kürtçenin "Feylice" adı verilen bir lehçesini konuşur; bu lehçe, diğer Kürt lehçelerinden bazı belirgin farklar içerir. Sayılarının kesin olmamakla birlikte dünya genelinde yaklaşık 3,5 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Bu nüfusun büyük bölümü Irak ve İran’da yaşarken, bir kısmı da Avrupa başta olmak üzere çeşitli diaspora toplulukları içinde varlığını sürdürmektedir.

Feyli Kürtlerin kökenine dair farklı teoriler ileri sürülmüştür. Yaygın görüşlerden biri, “Feyli” isminin Part İmparatorluğu (MÖ 247 - MS 224) döneminden geldiği ve zamanla “Pahla”dan türediği yönündedir. Bu görüş, İranlı Kürt tarihçi Mehrdad R. Izady tarafından savunulmuştur. Diğer bir teoriye göre, 13. yüzyılda yaşamış Suriyeli tarihçi Yakut el-Hemavi, “Feyli” adının “fil gibi iri” anlamına geldiğini belirtmiş, bu da dağlık bölgelerde yaşayan topluluğun fiziksel yapısıyla ilişkilendirilmiştir. Kökenleri tam olarak netleşmemiş olsa da, Feyli Kürtlerin yüzyıllardır Zagros Dağları eteklerinde varlığını sürdüren kadim bir topluluk olduğu kabul edilir.

16. yüzyıldan itibaren Şii mezhebine yönelen Feyli Kürtler, bu tercihle hem Sünni çoğunluklu Kürt topluluklarından ayrışmış hem de İran ve Irak’taki siyasi dengelerde farklı konumlara itilmişlerdir. Osmanlı döneminde, özellikle 19. yüzyılda uygulanan askerlik zorunluluğu gibi politikalar nedeniyle vatandaşlık sorunları yaşamışlar ve bu sorunlar modern Irak döneminde de devam etmiştir.

Feyli Kürtler, modern Irak tarihinde sistematik baskıların hedefi olmuş ender topluluklardan biridir. Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas rejimi döneminde, hem Kürt kimlikleri hem de Şii inançları nedeniyle yoğun bir ayrımcılıkla karşılaşmışlardır. 1970'ler ve 1980’ler boyunca rejim, onları "İran kökenli" oldukları gerekçesiyle vatandaşlıktan çıkarmış; yaklaşık 300 ila 500 bin arası kişi İran’a zorla göç ettirilmiştir. Bu süreçte binlercesi kaybolmuş, öldürülmüş, mallarına el konmuş ve aile yapıları parçalanmıştır.

Özellikle 4 Nisan 1980’de başlatılan toplu sürgün ve kıyımlar, tarihsel olarak “Feyli Kürt Soykırımı” olarak anılmakta ve her yıl bu tarihte anma etkinlikleri düzenlenmektedir.

Saddam rejiminin 2003 yılında yıkılmasından sonra dahi Feyli Kürtler haklarını tam anlamıyla geri kazanamamıştır. Bu kez de Irak’ta Şii olmaları nedeniyle Sünni radikal grupların hedefi haline gelmişlerdir. İran’da ise resmi olarak tanınmamışlardır; bu da onları iki ülke arasında statüsüz ve görünmez kılmaktadır.

Feyli Kürtler, güçlü bir kültürel mirasa sahiptir. Konuştukları "Feylice" lehçesi, Kürt dil ailesinin önemli bir üyesidir ve günlük yaşamda yaygın biçimde kullanılır. Topluluk, genellikle ılımlı ve uyumlu bir yapıya sahip olmakla tanımlansa da, ne Sünni Kürt grupları ne de Arap Şii toplulukları tarafından tam anlamıyla kabul görmemişlerdir. Bu da onları mezhepsel ve etnik fay hatları arasında sıkışmış bir kimliğe mahkûm etmiştir.

Bugün Feyli Kürtler, başta Irak olmak üzere çeşitli ülkelerde haklarının tanınması için mücadele etmektedir. Irak’ta soykırımın resmen tanınması, kayıpların akıbetinin açıklığa kavuşturulması ve maddi-manevi tazminat talepleri öncelikli gündem maddeleridir. İran’da ise toplumsal ve kültürel tanınma beklentisi ön plandadır.

 

Avrupa’daki Feyli Kürt diasporası da bu hak mücadelesine katkı sunmaktadır. Uluslararası platformlarda seslerini duyurmaya çalışmakta, Avrupa Parlamentosu gibi kurumlara statü talebinde bulunmaktadırlar.

Feyli Kürtler, Kürt halkının etnik ve mezhepsel çeşitliliğini temsil eden önemli bir topluluktur. Tarih boyunca hem Kürt kimlikleri hem de Şii inançları nedeniyle çifte baskıya maruz kalmış, buna rağmen kültürel varlıklarını ve toplumsal dayanıklılıklarını korumayı başarmışlardır. Onların hikâyesi, sadece bir topluluğun değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki çok katmanlı ve çelişkili kimlik siyasetinin de bir yansımasıdır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder