Günümüz iş
dünyasında teknolojik gelişmelerin hız kazanması ve sektörlerin nitelikli iş
gücüne olan ihtiyacının artması, mesleki ve teknik eğitimin önemini her
zamankinden daha fazla ortaya koymuştur. Ancak Türkiye’de meslek okulları, bu
ihtiyaca ne ölçüde karşılık verebildiği konusunda tartışmalı bir konumdadır.
Bir yandan iş dünyası, sahada çalışabilecek becerikli ara eleman eksikliğinden
yakınırken, diğer yandan meslek okullarından mezun olan bireyler, çoğu zaman
yeterli donanıma sahip olmadıkları gerekçesiyle istihdamda zorluk yaşamaktadır.
Bu durum, meslek okullarının yapısal sorunlarını ve eğitim kalitesini
sorgulamayı zorunlu hale getirmektedir.
Türkiye’de
mesleki ve teknik eğitim uzun süredir eğitim sisteminin "arka
bahçesi" olarak görülmekte, bu alan çoğunlukla akademik başarısı düşük
öğrencilerin yönlendirildiği bir seçenek olarak algılanmaktadır. Bu durum,
meslek liselerinin toplumsal itibarını zedelemiş, üniversite odaklı tek yönlü
kariyer anlayışı ise gençleri sadece diploma sahibi olmaya yöneltmiştir. Sonuç
olarak, iş gücü piyasasında ciddi bir beceri uyumsuzluğu ortaya çıkmakta;
teorik bilgiye dayalı ancak pratik becerilerden yoksun bireyler mezun
edilmektedir. Oysa 21. yüzyılın gereksinimi, sadece bilgiyle donatılmış değil,
aynı zamanda üreten, sorun çözebilen, teknik yeterliliğe sahip bireylerdir. Bu
bağlamda, mesleki ve teknik eğitimin yeniden yapılandırılması ve toplum
nezdinde hak ettiği değerin kazandırılması büyük önem taşımaktadır.
Politeknik
eğitim, teorik bilgiyi uygulamalı becerilerle harmanlayarak bireyleri iş
dünyasına doğrudan hazırlayan bir modeldir. Almanya, Finlandiya ve Güney Kore
gibi ülkeler, bu sistemi başarıyla uygulayarak ekonomik sıçramalar yaptı.
Türkiye’de de bu model, hem genç işsizliği azaltabilir hem de sanayinin
nitelikli iş gücü ihtiyacını karşılayabilir. Üstelik politeknik okulların
bölgesel ihtiyaçlara göre tasarlanması, yerel ekonomileri canlandırırken,
uygulamalı eğitim gençlere girişimcilik cesareti kazandırabilir.
Politeknik
Eğitimin Kazandıracakları
Politeknik
eğitim, mezunların iş gücü piyasasına hızla adapte olmasını sağlar. Böylece
genç işsizliğin azaltılmasına katkı sunar.
Sadece teorik
değil, pratik becerilere de sahip bireyler yetiştirilerek sanayideki nitelikli
iş gücü açığı kapatılabilir.
Politeknik
okulların bölgesel ihtiyaçlara göre konumlandırılması, yerel ekonomileri
güçlendirebilir.
Uygulamalı
eğitim, gençlerin girişimcilik yönünü destekler, kendi işini kurma cesareti
kazandırır.
Ne
Yapılmalı?
Politeknik
okulların müfredatı sektörle iş birliği içinde güncellenmeli.
İş dünyası ile
eğitim kurumları arasında sürekli diyalog mekanizmaları kurulmalı.
Mesleki
eğitime yönelen öğrencilere burs, staj ve istihdam garantisi gibi teşvikler
sağlanmalı.
Medyada ve
toplumda meslek eğitiminin itibarı artırılmalı.
Üniversite
odaklı eğitim sistemi yerine çok yönlü ve çok seçenekli bir sistem tasarlanmalı.
Türkiye’nin
sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi, genç nüfusun potansiyelini
etkili şekilde kullanabilmesine bağlıdır. Bu potansiyelin açığa çıkmasının yolu
ise çağın gereklerine uygun, uygulamaya dayalı ve üretim odaklı bir eğitim sistemi
kurmaktan geçer. Politeknik eğitim anlayışı, yalnızca bireyleri değil, ülke
ekonomisini ve toplumsal yapıyı da güçlendirecek bir modeldir. Bu nedenle Türk
eğitim sisteminde politeknik eğitimin geliştirilmesi, ertelenemez bir
zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder