"Normalleşme, korkuyu yenmek, umudu
yeşertmektir."
Son günlerde
Türkiye’nin siyasi ve toplumsal yaşamında sıkça duyduğumuz bir kelime var:
"normalleşme." Ancak bu kavramı her duyduğumuzda aklımıza takılan
önemli bir soru var: Anormal olan neydi ki şimdi normalleşme diyorsunuz? Bu
soruyu derinlemesine incelemek, Türkiye'nin siyasi dinamiklerini ve toplumsal
dönüşümünü anlamamıza yardımcı olabilir.
Anormal ve
Normal Kavramları
Toplumların
tarihi boyunca "normal" ve "anormal" kavramları, sosyal
normlar ve kültürel değerler üzerinden şekillenmiştir. Normal, çoğunluğun
benimsediği ve uyguladığı davranışları tanımlar. Anormal ise bu normlardan
sapma olarak kabul edilir. Ancak bu tanımlar, zamanla ve mekâna göre değişiklik
gösterebilir. Türkiye'nin yakın geçmişine baktığımızda, bu kavramların nasıl
değiştiğine dair birçok örnek görebiliriz.
Siyasi ve Toplumsal Dönüşümler
Türkiye, 21.
yüzyılın başlarından itibaren hızlı ve köklü bazı siyasi değişimler yaşamaya
başlar gibi oldu. Bu değişimler, hem iç politikada hem de dış politikada
kendini gösterir gibi oldu. Ekonomik reformlar ve AB uyum süreci ile başlayan
bir normalleşme dönemi yaşanır gibi oldu. Ancak zamanla, demokratik normlardan
sapmalar, yargı bağımsızlığının zayıflaması ve medya özgürlüğüne yönelik
baskılar gibi gelişmeler, toplumsal ve siyasi anlamda "anormal"
olarak nitelendirilen durumları beraberinde getirmiştir ve anormal
normalleştirilmiştir.
15 Temmuz Sonrası
2016 yılında
yaşanan 15 Temmuz olayları, Türkiye'nin yakın tarihinde önemli bir kırılma
noktası olmuştur. Bu olaylar, toplumsal ve siyasi yaşamda büyük değişikliklere
yol açmıştır. Olağanüstü hal ilanı, KHK'lar ile yapılan düzenlemeler ve kamusal
alanda geniş çaplı tasfiyeler, toplumda derin izler bırakmıştır. Bu dönemde,
birçok kişi ve kurum, yaşananların "anormal" olduğunu ve demokrasiye
zarar verdiğini ifade etmiştir. Ancak yönetimsel olarak anormal
“normalleştirilmiştir”.
Normalleşme Süreci
Son yıllarda,
Türkiye'de "normalleşme" söylemi tekrar gündeme gelmiştir. Bu süreç,
demokratik normlara dönüş, hukuk devleti ilkelerinin güçlendirilmesi ve
toplumsal uzlaşı arayışları ile tanımlanmaktadır. Ancak, bu süreçte
karşılaşılan zorluklar ve atılan adımların yeterliliği konusunda ciddi soru
işaretleri bulunmaktadır. Şu an özellikle “kayyum” politikaları ve birçok
siyasi davadaki hukuksuzluklar bu soru işaretlerini cevapsız bırakmaktadır.
Özellikle Demirtaş, Kavala, Kobané davaları belirgin örneklerdir.
Bireysel ve Toplumsal Algılar
"Anormal
olan neydi ki şimdi normalleşme diyorsunuz?" sorusu, bireysel ve toplumsal
algılarımızı da sorgulamamıza neden oldu. Bireysel düzeyde, herkesin normal ve
anormal algısı farklıdır. Kişisel deneyimler, kültürel arka plan, eğitim ve
sosyal çevre, bu algıları şekillendirir. Toplumsal düzeyde ise medya, eğitim
kurumları, din ve politika gibi faktörler, normların oluşumunda önemli rol
oynar.
Geleceğe Bakış
Türkiye'nin
geleceği için "normalleşme" süreci büyük önem taşımaktadır. Kürt
sorununun çözümü, demokratik kurumların güçlendirilmesi, yargı bağımsızlığının
sağlanması ve medya özgürlüğünün temin edilmesi, bu sürecin temel taşlarıdır.
Ayrıca, toplumsal uzlaşı ve farklı kesimlerin bir arada yaşama kültürünün
geliştirilmesi, Türkiye'nin gelecekte daha istikrarlı ve demokratik bir ülke
olmasını sağlayacaktır.
Sonuç
"Türkiye
yönetiminde anormal olan neydi ki şimdi normalleşme diyorsunuz?" sorusu,
sadece geçmişte yaşananları değil, aynı zamanda gelecekte atılması gereken
adımları da düşünmemize neden olur. Normal ve anormal kavramlarının göreceli
olduğunu ve zamanla değişebileceğini kabul etmek, daha esnek ve anlayışlı bir
toplum olmanın anahtarıdır. Bu süreçte, normları sorgulamak ve yeniden
tanımlamak, bireysel ve toplumsal gelişim için vazgeçilmezdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder