Bu Blogda Ara

18.4.25

Türkiye’de Eğitimin Sosyolojik Görünümü: Sorunlar ve Etkileri


"Eğitim, toplumun aynasıdır; eğer cam kırıklarla doluysa, gelecek bulanık görünür."

Eğitim, toplumların geleceğini şekillendiren en önemli kurumlardan biridir. Ancak Türkiye’de eğitim sistemi, yıllardır çözülmeyen yapısal sorunlarla boğuşmaktadır. Bu durum, sadece bireysel başarıyı değil, toplumsal eşitsizlikleri, sınıfsal ayrımları ve kültürel dönüşümü de doğrudan etkilemektedir. 

Türkiye’de eğitim politikaları, uzun vadeli planlamadan ziyade kısa vadeli değişimlere maruz kalmaktadır. Müfredat değişiklikleri, sınav sistemlerindeki düzensizlikler ve öğretmen atama politikalarındaki belirsizlikler, eğitimde istikrarı bozmakta ve öğrencilerin akademik performansını olumsuz etkilemektedir. Eğitim sosyolojisi açısından bakıldığında, bu tür değişimler öğrencilerin ve velilerin eğitim sistemine duyduğu güveni zedelemektedir. 

Eğitim, toplumsal hareketliliğin en önemli araçlarından biridir. Ancak Türkiye’de eğitim, eşitsizliği gidermek yerine derinleştiren bir yapıya sahiptir. Devlet okulları ile özel okullar arasındaki fark giderek artmakta, kırsal bölgelerde eğitim imkânları kısıtlı kalmakta ve dar gelirli ailelerin çocukları eğitimde dezavantajlı konuma düşmektedir. Pierre Bourdieu’nün "kültürel sermaye" kavramı çerçevesinde değerlendirildiğinde, ekonomik olarak güçlü aileler çocuklarına daha fazla eğitim fırsatı sunarken, yoksul kesimler bu avantajdan mahrum kalmaktadır. 

Öğretmenlik mesleği, tarihsel olarak büyük saygı gören bir konumdayken günümüzde ciddi bir itibar kaybı yaşamaktadır. Velilerin ve yöneticilerin pedagojik sürece fazlasıyla müdahale etmesi, öğretmenlerin otoritesini sarsmakta ve sınıf yönetimini zorlaştırmaktadır. Bu durum, öğrencilerin öğretmene duyduğu saygıyı azaltarak eğitimde disiplin sorunlarını artırmaktadır. Max Weber’in otorite tipleri üzerinden değerlendirildiğinde, öğretmenin geleneksel ve yasal otoritesi giderek zayıflamaktadır. 

Eğitim sisteminin sadece bilimsel bilgi aktaran bir alan olması gerekirken, zaman zaman ideolojik ve politik yönlendirmelerle şekillendiği görülmektedir. Müfredattaki değişiklikler, belirli derslerin öneminin azaltılması veya artırılması, eğitimin politik bir mücadele alanına dönüşmesine yol açmaktadır. Eğitim sosyolojisi bağlamında, bu durum eğitimin tarafsız bir bilgi aktarım aracı olmaktan çıkıp, iktidarın ideolojik bir aygıtı hâline gelmesine neden olmaktadır. 

Son yıllarda Türkiye’de üniversite sayısındaki artış dikkat çekici boyutlara ulaşmış olsa da, bu niceliksel büyüme beraberinde niteliksel sorunları da getirmiştir. Akademik kadroların yetersizliği, araştırma olanaklarının kısıtlı olması, üniversitelerin bilim üretmek yerine yalnızca diploma veren kurumlara dönüşmesi gibi faktörler, yükseköğretimin kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle yeni açılan birçok üniversitenin altyapı eksiklikleri, akademik kadro yetersizliği ve müfredatın çağın gerekliliklerine uygun olmayışı, mezunların iş dünyasına hazırlanmasını zorlaştırmaktadır. Bu durum, öğrencilerin üniversite mezunu olmalarına rağmen yeterli bilgi ve beceriye sahip olamamalarına yol açmakta, işverenlerin mezunlara duyduğu güveni sarsmakta ve niteliksiz iş gücü problemini derinleştirmektedir. 

Bunun en önemli sonuçlarından biri, üniversite eğitimi alan gençlerin mezun olduktan sonra iş bulmakta zorlanması ve giderek artan "diplomalı işsizlik" sorununun ortaya çıkmasıdır. Üniversite eğitiminin iş gücü piyasası ile uyumlu olmaması, gençlerin mezuniyet sonrası istihdam edilme şansını azaltmakta ve özellikle sosyal bilimler alanında eğitim gören bireylerin işsizlik oranlarının yükselmesine sebep olmaktadır. İş dünyasının ihtiyaç duyduğu teknik ve pratik becerilere sahip olmayan mezunlar, eğitim sürecinde kazandıkları bilgileri doğrudan uygulamaya dökememekte ve piyasadaki rekabet ortamında geri planda kalmaktadır. Bu durum, üniversite diplomasının giderek değer kaybetmesine ve bireylerin eğitime olan güvenlerinin sarsılmasına neden olmaktadır. 

Türkiye’de eğitim sistemi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde birçok sorunu içinde barındırmaktadır. Eğitimde fırsat eşitsizliği, öğretmenlerin itibar kaybı, sistemdeki belirsizlikler ve eğitimin ideolojik bir araç hâline gelmesi, uzun vadede toplumsal yapıyı da olumsuz etkilemektedir. Eğitim politikalarının, bilimsel temelli, sürdürülebilir ve toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir anlayışla yeniden ele alınması gerekmektedir. Aksi takdirde, eğitimin geleceği daha büyük bir krizle karşı karşıya kalacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder