"Güven, toplumun görünmeyen ipidir;
koptuğunda, insanlar arasında köprüler yıkılır."
Güven, modern
toplumların işleyişinde temel bir sosyal sermayedir. Kurumlara duyulan güven,
vatandaşların hem demokratik süreçlere katılımını hem de toplumsal istikrarı
güçlendirir. Ancak Türkiye'de son yıllarda çeşitli kurumlara duyulan güvenin
zayıfladığına dair bulgular artmaktadır. Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün 19-22
Eylül 2024 tarihlerinde gerçekleştirdiği “Toplumsal Eğilimler” saha
araştırmasının sonuçlarını sosyolojik olarak şöyle değerlendirebiliriz.
Toplum
Çalışmaları Enstitüsü’nün 1514 kişi ile gerçekleştirdiği saha araştırmasına
göre, Türkiye'de en güvenilmez iki kurum olarak siyasi partiler (%25,1) ve
Diyanet İşleri Başkanlığı (%18,8) öne çıkmaktadır. Bu iki kurumun ardından
yargı (%18,4), hükümet (%14,3), TÜİK (%8,7), muhalefet partileri (%7,2), TBMM
(%4,9) ve RTÜK (%2,1) gelmektedir. Bu veriler, Türkiye’deki çeşitli kurumlara
yönelik toplumsal güvenin büyük ölçüde erozyona uğradığını göstermektedir.
Bu sonuçlar,
Türkiye toplumunun belirli kurumlara duyduğu derin güvensizliği açığa
çıkarmaktadır. Kurumlara olan bu güvensizlik, toplumsal yapı, siyasal kültür ve
dini otoriteye karşı olan algılarla yakından ilişkilidir. Ayrıca, bu sonuçlar,
sosyal yapının derinleşen kutuplaşmasını ve kurumlar arası meşruiyet sorununu
da yansıtmaktadır.
Türkiye'de
siyasi partilere yönelik güven eksikliği, partilerin uzun süreli iktidar ya da
muhalefet süreçlerinde toplumun geniş kesimlerinin taleplerine yeterince cevap
verememesiyle ilişkilendirilebilir. Siyasal kutuplaşma, siyasi liderler arası
rekabetin çatışmacı bir dile evrilmesi ve özellikle genç nesillerin siyasetten
uzaklaşması bu güvensizliğin önemli nedenlerindendir. Siyasi partilerin
toplumun ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalması, halkın siyasi sisteme
olan inancını zayıflatmaktadır.
Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın "en güvenilmez" bulunan ikinci kurum olması dikkat
çekicidir. Türkiye’de dini kurumların genellikle toplumun güven duyduğu yapılar
arasında yer aldığı düşünüldüğünde, bu bulgu dini otoriteye yönelik algılarda
önemli bir değişimi işaret etmektedir. Bu güvensizlik, Diyanet’in siyasal
iktidarla olan yakın ilişkisi ve dini söylemlerinin politikleşmesi ile
ilişkilendirilebilir. Diyanet’in toplumsal ayrışmayı derinleştirdiği yönündeki
eleştiriler, bu kuruma duyulan güvenin zayıflamasına yol açmıştır.
Araştırmada
yargıya yönelik güvensizlik oranının (%18,4) yüksek olması, adalet sisteminin
tarafsızlığına ve bağımsızlığına yönelik şüphelerin toplumda yaygın olduğunu
göstermektedir. Yargının siyasal müdahalelere açık olduğu algısı, hukukun
üstünlüğüne duyulan inancı zedelemektedir. Adaletin zedelenmesi, vatandaşların
devletle olan ilişkisini zayıflatan bir unsur olarak toplumsal barış ve güvenin
temellerini sarsmaktadır.
Hükümet
(%14,3) ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) (%4,9) gibi devletin yürütme ve
yasama organlarına yönelik güvensizlik de dikkat çekicidir. Bu, halkın
hükümetin karar alma süreçlerine ve yasama organının işlevselliğine dair ciddi
kuşkular taşıdığını göstermektedir. Devletin iktidar organlarına yönelik bu
güvensizlik, hükümet politikalarının geniş kesimlerce meşru görülmediği ya da
toplumun taleplerine yeterince cevap vermediği düşüncesiyle bağlantılıdır.
TÜİK ve RTÜK gibi bilgi sağlayan ve medyayı düzenleyen kurumlara duyulan güvensizlik, bilgi akışının doğruluğuna ve medya özgürlüğüne dair ciddi sorunların varlığına işaret etmektedir. Bilginin güvenilirliği, toplumsal bilinç ve demokrasi için hayati önemdedir. Özellikle TÜİK’e duyulan güvensizlik (%8,7), ekonomik verilerin şeffaflığı ve doğruluğuna dair halkta yaygın bir endişe olduğunu göstermektedir.
Toplumsal
güven düzeyindeki bu düşüş, aynı zamanda bölgesel ve kültürel farklılıklarla da
ilişkilendirilebilir. Büyük şehirlerdeki daha laik ve modern kesimlerin,
özellikle dini kurumlara olan güvenlerinde azalma gözlenirken, kırsal alanlarda
ve muhafazakâr kesimlerde bu tür güvensizliklerin daha düşük olması mümkündür.
Kültürel çatışmaların ve farklı yaşam tarzlarının etkisi, kurumlara yönelik
güvensizliği farklı şekillerde biçimlendirebilir.
Toplum
Çalışmaları Enstitüsü’nün gerçekleştirdiği bu saha araştırması, Türkiye’deki
kurumlara yönelik güven eksikliğini derinlemesine ortaya koymaktadır. Siyasi
partilerden dini kurumlara, yargıdan hükümete kadar geniş bir yelpazede
hissedilen bu güvensizlik, toplumsal sözleşmenin zayıfladığını ve kurumlar
arası meşruiyet krizinin derinleştiğini göstermektedir. Bu sonuçlar,
Türkiye’nin demokratik süreçlerinin ve toplumsal bütünlüğünün
sürdürülebilirliği açısından önemli bir uyarı niteliğindedir. Güvenin yeniden
tesis edilmesi, kurumların şeffaflığı ve topluma hesap verebilirliği ile
doğrudan ilişkilidir. Toplumsal güvenin tekrar inşası için hem siyasi hem de
toplumsal alanda köklü reformlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder