"Uzak Şehir, modernleşmeyi yücelttiğini
iddia ederken, klişe hikâyelerle gelenekleri yalnızca karanlık bir gölgeye
hapsetmekten öteye geçemiyor."
Mardinliler,
Uzak Şehir” dizisinin Mardin’in değerleriyle bağdaşmadığını ileri sürülerek, dizinin
yayından kaldırılmasını istedi. Mardin, tarih boyunca medeniyetlerin beşiği
olmuş, birçok farklı kültür ve dinin izlerini taşıyan kadim bir şehirdir.
İnsanların dillerini, dinlerini, kültürlerini koruyarak birlikte yaşama
becerisini ortaya koyduğu bu özel coğrafya, bir dizi senaristinin hayal gücüne
sığdırılamayacak kadar derin bir kültüre sahiptir. Fakat ne yazık ki Kanal
D’nin “Uzak Şehir” adlı dizisi, Mardin’in bu özel kimliğini yok sayarak, aslı
olmayan, gerçekle bağdaşmayan bir dünya sunmaktadır. “Uzak Şehir” dizisi, sözde
Mardin’i konu alırken bu kadim şehre ait olmayan, abartılmış,
sıradanlaştırılmış bir kültür uydurmaktan öteye geçememiştir. Mardin’in örf ve
adetleri, töreleri, ahlakı, aile yapısı ve sosyal yaşamı, dizide
gösterilenlerle örtüşmemektedir. Dizinin, Mardin’in asaletini ve saygınlığını
hiçe sayarak; basit senaryo oyunları uğruna olmayan adetleri, kültüre aykırı
diyalogları ve sahneleri Mardin’in kimliğiymiş gibi yansıtması, hem Mardinlilere
hem de bu kültüre saygısızlıktır.
Televizyon
dizileri, toplumların aynası olarak işlev görebilir. Bu tür yapımlar, hem
güncel sorunları hem de kolektif hafızayı yansıtırken, aynı zamanda belirli
ideolojik duruşları da yayabilir. Kanal D'nin “Uzak Şehir” dizisi, modernlik ve
gelenek arasındaki çatışmayı işleyen bir hikâye sunarken, toplumsal yapının
sosyolojik analizini yapmak için zengin bir örnek oluşturuyor. Ancak bu dizinin
sunduğu temalar, hem içerik hem de temsil açısından eleştiriye açık bir tablo
çiziyor.
Dizinin çekim
yeri olarak Mardin ve Midyat seçimi, hem tarihi hem de kültürel anlamda güçlü
bir bağlama sahiptir. Ancak bu bölgeler, dizide yalnızca egzotik birer fon
olarak kullanılmış gibi görünüyor. Taş evler, dar sokaklar ve bölgenin büyüleyici
atmosferi, görsel bir şölen sunsa da, burada yaşayan bireylerin günlük yaşam
pratikleri ve karşılaştıkları sosyoekonomik sorunlar büyük ölçüde göz ardı
ediliyor.
Bu durum,
Edward Said'in "oryantalizm" kavramıyla örtüşebilir. Bölge,
batılılaşmış veya şehirli bir bakış açısıyla yalnızca "egzotik" ve
"gizemli" bir arka plan olarak resmediliyor. Böylesi bir temsiliyet,
Doğu’nun zengin kültürel çeşitliliğini anlamaktan ziyade, romantize edilmiş ve
yüzeysel bir bakış açısıyla ele alındığını gösteriyor.
“Uzak Şehir”
in merkezinde, modern hayat ve geleneksel değerler arasındaki çatışma yer
alıyor. Alya karakteri, özgür ve modern bir kadını temsil ederken, aşiret reisi
Cihan Albora, katı geleneklerin temsilcisi olarak konumlandırılıyor. Ancak bu
çatışma, klişe bir dikotomi( Dikotomi,
bir kavramın ya da olgunun iki zıt kategoriye veya kutba ayrılmasıdır. Bu
terim, genellikle felsefe, dilbilim, sosyoloji ve diğer bilim dallarında
kullanılır. Dikotomi, bir durumu ya "ya bu, ya şu" şeklinde
tanımlayarak, iki taraflı bir karşıtlık yaratır.)üzerinden işleniyor:
Modernlik her zaman ilerici ve doğru, gelenek ise baskıcı ve geri kalmış olarak
resmediliyor.
Bu tür bir
anlatım, sosyolojik açıdan problemlidir çünkü toplumsal yapılar genellikle bu
kadar net sınırlarla ayrılmaz. Modernleşme süreçleriyle geleneklerin bir arada
bulunduğu "melezleşme" (hybridization) gibi kavramlar, bu tür bir
basit ayrımı sorgular. Dizinin bu melez yapıyı göz ardı ederek modernleşmeyi
yüceltmesi, yerel değerlerin küçümsenmesine yol açabilir.
Alya'nın
özgürlük mücadelesi, güçlü bir bireysel direnişi sembolize ederken, aşiret
reisliği gibi erkek egemen bir yapının temsili, patriarkal bir düzeni sorgulama
fırsatı sunar. Ancak dizinin Alya'yı bir kurtarıcı figür olarak resmetmesi,
"beyaz kurtarıcı kompleksi" gibi tartışmalı bir bakış açısına
dönüşebilir.
Cinsiyet
rolleri açısından bakıldığında, Alya modern kadının sesi olarak sunulsa da,
yaşadığı dönüşüm yüzeysel kalıyor. Aşiret reisinin geçmişine dair detayların
eksikliği ve diğer kadın karakterlerin genellikle pasif rollerle sınırlı
kalması, hikâyeye derinlik katmaktan uzak. Kadınların toplumsal dönüşümdeki
rolüne dair daha güçlü bir perspektif geliştirilmesi mümkün olabilirdi.
Sosyolojik
açıdan bakıldığında, medyanın kültürel temsiller üzerindeki etkisi büyüktür.
“Uzak Şehir”, Türkiye’nin çok katmanlı toplumsal yapısını temsil etme
iddiasıyla yola çıkarken, yerel halkın geleneklerini ve kültürünü genelde
negatif bir çerçeveye oturtuyor. Aşiret kültürü, çoğunlukla yozlaşmış, baskıcı
ve çatışma kaynağı bir yapı olarak resmediliyor. Bu tür bir temsil, toplumda
var olan önyargıları pekiştirebilir ve bölgesel farklılıkların daha büyük
toplumsal birliğe entegre edilmesi sürecine zarar verebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder