"Bir ülke, gençlerinin umudunu
öğretmenlerinin hayal kırıklığında boğuyorsa, geleceğini kendi elleriyle
karartıyor demektir."
Üniversite
eğitimi, genç bireyler için sadece bir meslek edinme süreci değil, aynı zamanda
kimlik inşası, sosyal statü kazanımı ve geleceğe dair umutların beslendiği bir
alandır. Ancak Türkiye’de özellikle öğretmenlik başta olmak üzere birçok alanda
mezun olan gençlerin işsizlikle ya da düşük ücretli güvencesiz işlerle
karşılaşması, bu umutları kırmakta ve üniversite eğitiminin cazibesini
yitirmesine yol açmaktadır. Atanamayan öğretmenlerin düşük ücretlerle özel
sektörde çalıştığına dair haberler, liseli öğrencilerin üniversite
tercihlerinde ciddi bir motivasyon kaybına neden olmaktadır.
Geleneksel
olarak üniversite eğitimi, bireyin sosyoekonomik statüsünü yükselteceğine dair
bir inançla desteklenir. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar, üniversite
mezunlarının önemli bir kısmının işsiz kaldığını ya da eğitimlerine uygun
olmayan alanlarda düşük ücretlerle çalıştığını göstermektedir. Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, her yıl üniversitelerden mezun olan
binlerce öğretmen adayının yalnızca %15-20’si kamuya atanabilmektedir. Kalan
çoğunluk ya özel sektörde düşük maaşlarla çalışmakta ya da farklı iş kollarına
yönelmektedir (TÜİK, 2023).
Bu durum,
liseli gençlerin üniversite eğitimi ile gelecek arasında olumlu bir bağ
kurmalarını zorlaştırmakta, üniversiteye gitmenin “boşa zaman harcamak” olduğu
düşüncesini yaygınlaştırmaktadır.
Birçok
atanamayan öğretmen özel okullarda, etüt merkezlerinde ya da kurslarda asgari
ücretin altında maaşlarla sigortasız çalışmaktadır. Dahası, atanmanın
zorlaştığını duyan bazı özel okul ve kurs sahipleri, bu durumu fırsat bilerek
öğretmenlere verilecek ücretleri daha da düşürmüştür. Bazıları ise günlük
yevmiyeyle ders vermekte ya da farklı alanlara yönelerek öğretmenlik
formasyonlarını tamamen terk etmektedir.
2024 yılında
yapılan bir saha araştırmasında, özel kurumlarda çalışan öğretmenlerin ortalama
maaşı net 12.000 TL civarında iken, bu rakam çoğu zaman sigortasız ve iş
güvencesi olmaksızın ödenmektedir (Eğitim-Sen Raporu, 2024). Bu tablo
öğrenciler arasında şu sorunun sorulmasına neden olmaktadır: “Yıllarca okuyup
bu noktaya mı geleceğim?”
Eskiden
itibarlı bir meslek olarak görülen öğretmenlik, artık gençlerin gözünde
ekonomik güvencesi olmayan bir alan olarak değerlendirilmekte ve daha kısa
sürede para kazanma imkânı tanıyan meslekler (e-ticaret, sosyal medya, yazılım,
vb.) tercih edilmektedir. Sosyal medyada yayılan “mezun olup da işsiz kalan
öğretmen” hikâyeleri, bu algıyı daha da pekiştirmektedir.
Ayrıca aileler
de çocuklarını bu alanlara yönlendirme konusunda daha temkinli davranmakta;
“Boşuna okuyup sen de atanamazsın” gibi söylemler yaygınlaşmaktadır. Bu durum,
üniversiteye gitmenin eskisi kadar “kurtuluş yolu” olarak görülmemesine neden
olmaktadır.
Üniversite
hayali kuran gençlerin umutlarının bu şekilde törpülenmesi, sadece mesleki
değil, ruhsal sağlığı da olumsuz etkilemektedir. Psikolojik Danışmanlar
Derneği’nin 2023 yılında yayımladığı bir rapora göre, üniversiteye hazırlanan
öğrencilerde “gelecek kaygısı” oranı %70’in üzerindedir. Bu kaygı, üniversite
kazanılsa bile sonrasında iş bulamama ya da mezuniyet sonrası değersiz hissetme
korkusuyla beslenmektedir.
Bu durum
gençlerin eğitimden kopmasına, “ne okursan oku iş yok” algısının
kalıcılaşmasına ve genel bir motivasyon kaybına yol açmaktadır.
Öğretmenliğin,
dolayısıyla üniversite mezuniyetinin toplumdaki itibar kaybı, yalnızca bireysel
değil, toplumsal bir statü erozyonuna işaret eder. Toplum, üniversite
mezunlarını bir zamanlar olduğu gibi saygı duyulan bireyler olarak değil,
“boşta gezen diplomalılar” olarak görebilir hale gelmiştir.
Bu da
üniversite okumanın toplumsal değerini zayıflatmakta, yurtdışında yaşama ve
çalışma isteğini körüklemekte, nitelikli gençlerin başka ülkelere göçünü
hızlandırmaktadır. 2023 yılında Türkiye’den yurtdışına gitmek isteyen üniversite
öğrencisi sayısı %28 oranında artmıştır (OECD Göç Verileri, 2023).
Çözüm Önerileri ve Alternatif Politikalar
Öğretmen
atamaları sayıca artırılmalı, liyakat esaslı bir sistem kurulmalıdır.
Özel sektörde
çalışan öğretmenlere taban maaş ve sigorta zorunluluğu getirilmeli.
Gençlerin
üniversite eğitimiyle hayatlarını şekillendirebileceği güveni yeniden inşa
edilmelidir.
Atanamayan
öğretmenlerin düşük maaşları sadece bireysel bir sorun değil; toplumsal umut,
sosyal adalet ve eğitim sisteminin geleceği açısından büyük bir krizdir. Bu
durumun gençler üzerinde yarattığı psikolojik baskı ve gelecek kaygısı,
üniversite eğitiminin değerini sorgulatmakta ve giderek daha fazla gencin
üniversiteden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle hem eğitim
politikalarının hem de gençlik politikalarının yeniden yapılandırılması
kaçınılmazdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder