"Okula uğramadan diploma alanlar,
sadece binayı değil, eğitimin ruhunu da terk etmiş sayılır."
Son yıllarda
Türkiye’de eğitim sisteminde giderek daha belirgin hale gelen bir sorun, “hayalet
öğrenci” olgusu olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, özellikle lise son sınıf
öğrencileri arasında yaygınlaşmış bir uygulama olarak dikkat çekiyor:
Öğrenciler, diploma alabilmek için bir özel okula kayıt yaptırıyor, ancak
fiilen okula devam etmeden dershane veya özel kurslara yöneliyor. Daha da
endişe verici olan, bu uygulamanın artık yalnızca 12. sınıflarla sınırlı
kalmayıp, 9., 10. ve 11. sınıflara da yayılmaya başlamasıdır. Bu eğilim, eğitim
sistemimizde pedagojik, sosyal ve ahlaki sorunlara yol açan ciddi bir tehlike
olarak değerlendirilmelidir.
Hayalet
öğrenci uygulaması, yüzeyde bireysel bir tercih gibi görünse de, okul
topluluğunun bütününe ve eğitim sisteminin temel dinamiklerine zarar veren bir
olgudur. Bu durumun etkileri, öğrenciler, öğretmenler ve okul kültürü üzerinde
farklı boyutlarda kendini göstermektedir.
Okula düzenli
devam eden öğrenciler, hayalet öğrenci uygulaması nedeniyle hem mağduriyet
yaşıyor hem de motivasyon kaybına uğruyor. Her gün derslere katılmak için zaman
ve emek harcayan öğrenciler, bazı arkadaşlarının okula uğramadan aynı diplomayı
alabileceğini gördüğünde adalet duygusunu yitiriyor. Bu durum, öğrencilerin
okula ve eğitim sürecine olan inancını zedeliyor. Aynı zamanda, okul ortamında
bulunmayan öğrencilerin sosyal bağlardan uzak kalması, onların kişisel
gelişimlerini ve toplumsal becerilerini olumsuz etkiliyor. Eğitim, yalnızca
akademik bilgi aktarımı değil, aynı zamanda dayanışma, iş birliği ve sosyal
etkileşim yoluyla bireylerin şekillenmesini sağlayan bir süreçtir. Hayalet
öğrenciler, bu süreçten mahrum kalarak yalnızca sınav odaklı bir başarı
anlayışına hapsoluyor.
Öğretmenler
için de hayalet öğrenci olgusu son derece yıpratıcı bir durum yaratıyor. Boş
sıralara ders anlatmak, öğretmenlerin mesleki motivasyonunu ve sınıf içi
dinamikleri olumsuz etkiliyor. Sınıf ortamında eksik olan öğrenciler, birlikte
öğrenme kültürünün ve grup içi etkileşimin zayıflamasına neden oluyor.
Öğretmenler, bir yandan müfredatı yetiştirme baskısı altında kalırken, diğer
yandan sınıfın çoğunluğunun fiziksel veya zihinsel olarak orada olmaması
nedeniyle pedagojik hedeflerine ulaşmakta zorlanıyor. Bu durum, öğretmenlerin
mesleki tatminini azaltarak uzun vadede eğitim kalitesini tehdit ediyor.
Hayalet
öğrenci olgusu, okulların birer eğitim yuvası olmaktan çıkıp yalnızca diploma
veren bürokratik yapılara dönüşme riskini taşıyor. Okul, yalnızca derslerin
işlendiği bir yer değil, aynı zamanda öğrencilerin bir araya gelerek ortak bir
kültür oluşturduğu, değerler kazandığı ve sosyal beceriler geliştirdiği bir
topluluktur. Ancak hayalet öğrenciler, bu topluluğun bir parçası olmaktan
uzaklaştıkça, okulun ruhu ve dayanışma ortamı zayıflıyor. Bu durum, uzun vadede
okulların toplumsal işlevini kaybetmesine ve eğitim sisteminin yalnızca sınav
odaklı bir formaliteye indirgenmesine yol açabilir.
Hayalet
öğrenci uygulamasının bu denli yaygınlaşmasının ardında, eğitim sistemimizin
yapısal sorunları ve toplumsal algılar yatmaktadır. Bu sorunun temel
nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
Liselerde
verilen eğitimin içeriği ve yöntemi, üniversite giriş sınavlarının (YKS)
yapısıyla yeterince örtüşmüyor. Bu durum, öğrencilerin okulda geçirdikleri
zamanı “boşuna” olarak görmelerine ve dershane veya özel kursları daha
“verimli” bulmalarına yol açıyor. Öğrenciler, sınav başarısını garantilemek
için okulu bir kenara bırakarak sınav odaklı bir hazırlık sürecine yöneliyor.
Bazı özel
okullar, öğrenci kaydı alarak ve devam şartlarını göz ardı ederek kısa vadeli
ticari kazanç elde etme yoluna gidiyor. Bu okullar, öğrencilerin fiziksel
olarak okulda bulunmasını denetlemek yerine, yalnızca kayıt ücreti alarak
diploma vermeyi bir iş modeline dönüştürüyor. Bu durum, eğitim etiğini
zedeleyerek hayalet öğrenci uygulamasını teşvik ediyor.
: Eğitim
sistemimizde okullara yönelik etkin bir denetim mekanizmasının olmaması,
hayalet öğrenci uygulamasının cezasız kalmasına ve yaygınlaşmasına zemin
hazırlıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda daha sıkı politikalar
uygulamaması, sorunun büyümesine neden oluyor.
Toplumda ve
eğitim sisteminde başarı, büyük ölçüde sınav sonuçlarıyla ölçülüyor. Eğitim
sürecinin kendisi, öğrencilerin kişisel gelişimi, sosyal becerileri veya
eleştirel düşünme yetenekleri gibi unsurlar ikinci planda kalıyor. Bu anlayış,
öğrencileri ve velileri, okul sürecini atlayarak yalnızca sınav başarısına
odaklanmaya yöneltiyor.
Çözüm
Önerileri
Hayalet
öğrenci olgusunun eğitim sistemimize verdiği zararları en aza indirmek ve bu
sorunu kökten çözmek için hem yapısal hem de toplumsal düzeyde adımlar
atılmalıdır. Aşağıda, bu soruna yönelik kapsamlı çözüm önerileri sunulmaktadır:
Diploma
alabilmek için öğrencilerin okula fiziksel olarak devam etmeleri şart koşulmalı
ve bu durum düzenli olarak denetlenmelidir. Okulların öğrenci devam durumlarını
raporlaması ve bu raporların bağımsız birimler tarafından doğrulanması
sağlanmalıdır. Devamsızlık yapan öğrencilerin diplomalarının onaylanmaması gibi
caydırıcı yaptırımlar uygulanabilir.
Liselerde
verilen eğitimin içeriği, üniversite giriş sınavlarıyla daha uyumlu hale
getirilmelidir. Müfredat, sınavların kapsadığı konuları ve becerileri
destekleyecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Böylece öğrenciler, okulda
geçirdikleri zamanın sınav başarısına doğrudan katkıda bulunduğunu hissedecek
ve okula olan bağlılıkları artacaktır.
Özel okulların
öğrenci devam durumlarını ihmal etmesi, ciddi yaptırımlarla karşılaşmalıdır.
Gerçek anlamda eğitim vermeyen veya yalnızca kayıt alarak diploma dağıtan
okullar teşhir edilmeli ve cezalandırılmalıdır. Bu tür okulların ruhsatlarının
iptal edilmesi gibi radikal önlemler, sorunun ticari boyutunu ortadan
kaldırabilir.
Veliler ve
öğrenciler, eğitimin yalnızca sınav başarısından ibaret olmadığı konusunda
bilinçlendirilmelidir. Eğitim sürecinin, bireylerin kişisel gelişimi, sosyal
becerileri ve eleştirel düşünme yetenekleri için ne kadar önemli olduğu
vurgulanmalıdır. Bu amaçla, okullarda ve medyada farkındalık kampanyaları
düzenlenebilir.
Okulların,
öğrencilerin aidiyet hissedeceği ve aktif olarak katılmak isteyeceği birer
topluluk haline gelmesi için çaba gösterilmelidir. Sosyal etkinlikler,
kulüpler, projeler ve grup çalışmaları gibi faaliyetler, öğrencilerin okulu
yalnızca bir sınav hazırlık merkezi olarak görmekten vazgeçmesini sağlayabilir.
Okullarda
rehber öğretmenlerin rolü artırılarak, öğrencilerin eğitim sürecine olan
bağlılıkları desteklenmelidir. Rehber öğretmenler, öğrencilerin ve velilerin
sınav odaklı bakış açısını dengelemek için bireysel ve grup çalışmaları
yapabilir.
Hayalet öğrenci olgusu, yalnızca bireysel bir tercih değil, eğitim sistemimizdeki yapısal ve toplumsal sorunların bir yansımasıdır. Bu gidişat düzeltilmediği takdirde, okullar yalnızca diploma dağıtan bürokratik yapılara dönüşecek; eğitim, sınav sonuçlarından ibaret bir yarışa indirgenecektir. Bu durum, sadece bireylerin değil, tüm toplumun uzun vadeli kaybına yol açacaktır.
Eğitim,
yalnızca bilgi aktarımı değil; süreç, emek, paylaşım ve gelişim demektir.
Okullar, öğrencilerin bir araya gelerek ortak bir kültür oluşturduğu, dayanışma
ruhunu öğrendiği ve kendilerini keşfettiği yerlerdir. Hayalet öğrenci
uygulaması, bu ruhu yok ederek eğitimi bir formaliteye indirgiyor. Sorunun
çözümü, yalnızca sistemsel reformlarla değil, aynı zamanda toplumun eğitim
anlayışındaki köklü bir değişimle mümkündür. Eğitim sistemimizi ve toplumsal
değerlerimizi yeniden gözden geçirerek, eğitimin ruhunu korumak hepimizin ortak
sorumluluğudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder