Bu Blogda Ara

4.6.25

Eğitime Yabancılaşma ve Bu Krizde Ailenin Payı

"Eğitim yalnızca okulda değil, en çok da evde başlar; aile ilgisizse, okul çaresiz kalır."

Günümüzde giderek artan bir sorun haline gelen öğrencilerin eğitimden uzaklaşması, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda yapısal ve toplumsal boyutları olan ciddi bir krizdir. Eğitimden kopuş; okul terkleri, devamsızlıklar, akademik başarısızlıklar, motivasyon kaybı ve geleceğe dair umutsuzluk biçiminde kendini göstermektedir. Bu durum yalnızca çocukların değil, toplumun genel yapısının sarsılmasına yol açmaktadır. Çünkü eğitim, bir toplumun kendini yeniden üretme, toplumsal eşitliği sağlama ve geleceğini inşa etme aracıdır. Eğitimden kopuş, aynı zamanda sosyal dışlanma, yoksulluk ve suçla iç içe geçmiş bir döngünün de tetikleyicisidir.

Bu toplumsal krizde birçok etken rol oynamaktadır: yoksulluk, eşitsizlik, eğitim sistemindeki yapısal sorunlar, öğretmenlerin değersizleştirilmesi, fırsat eşitsizlikleri ve teknolojik bağımlılıklar. Ancak çoğu zaman göz ardı edilen ya da yeterince sorgulanmayan önemli bir unsur da ailelerin bu süreçteki sorumluluğudur.

Birçok aile, eğitimi yalnızca çocuğun bireysel bir görevi olarak görmektedir. “Okula gitmek senin işin” ya da “Ben zamanında okusaydım şimdi bu durumda olmazdım” gibi ifadelerle çocuklar, tek başına sorumlu tutulmakta; aile, sürecin dışında kalmaktadır. Oysa çocuk, bireysel değil toplumsal bir varlıktır ve öğrenme süreci ailede başlar. Anne babaların eğitime dair yaklaşımı, çocukların öğrenmeye dair tutumlarını doğrudan etkiler. Eğitimi değersizleştiren, öğretmeni küçümseyen ya da sadece sınav başarısına odaklanan aile tutumları, çocuklarda öğrenme isteğini öldürmektedir.

Aileler bazen çocuklarını tamamen ihmal ederken, bazen de aşırı baskı ve denetimle eğitime yön vermeye çalışmaktadır. Ne ilgisizlik ne de aşırı kontrol sağlıklı sonuçlar doğurur. Aile içindeki şiddet, ilgisizlik, aşırı beklenti, çatışmalı ilişkiler ve ekonomik sıkıntılar çocukların okula olan ilgisini azaltmakta, onları ya içine kapanmaya ya da okuldan tamamen uzaklaşmaya yöneltmektedir.

Toplum olarak sıklıkla öğretmenleri ve okulları eleştirirken, evde sağlıklı bir eğitim iklimi oluşturmak için yeterince çaba harcamıyoruz. Oysa eğitimin başarısı, aile-okul-çocuk üçgenindeki uyuma bağlıdır. Aileler sadece maddi destek sunmakla değil, çocuğun duygusal ve zihinsel gelişimini desteklemekle de sorumludur. Kitap okunmayan, tartışılmayan, soruların küçümsendiği, çocuğun görüşlerinin dikkate alınmadığı bir ev ortamında eğitime karşı ilgi ve merak gelişemez.

Bu krizi aşmak için öncelikle ailelerin eğitime dair bakış açılarını değiştirmesi gerekir. Bunun için:

Aileler, çocuklarının sadece akademik başarısını değil, gelişim süreçlerini de takip etmelidir.

Aile içi iletişim güçlendirilmelidir. Çocuk dinlenmeli, anlaşılmalı, sorgulayan bir birey olarak desteklenmelidir.

Okul-aile iş birliği aktif hale getirilmelidir. Aileler, öğretmenlerle düzenli temas kurmalı, çocuğun okul yaşamına katılmalıdır.

Ailelere yönelik rehberlik hizmetleri yaygınlaştırılmalı, özellikle dezavantajlı bölgelerde anne-baba eğitimi desteklenmelidir.

Devlet politikaları, eğitimi sadece bireyin değil, toplumun ortak değeri olarak ele almalı ve ailelerin bu sürece katılımını teşvik etmelidir.

Eğitimden uzaklaşma, bireysel bir sorun değil, toplumsal bir yaradır. Bu yarayı sadece öğretmenlerle ya da öğrencilerle tedavi etmek mümkün değildir. Aileler, bu sürecin merkezinde yer almalı; çocuklarına sadece “başarılı ol” değil, “öğrenmek güzeldir, birlikte keşfedelim” diyebilmelidir. Toplum, çocuklarını ihmal ettikçe, kendi geleceğini de karanlığa itmiş olur.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder