Bu Blogda Ara

3.6.25

Toplumsal Bellekte Bir Çığlık: Ahmed Arif’in 33 Kurşun Şiiri

“33 Kurşun, yoksulluğun, eşitsizliğin ve şiddetin gölgesinde yaşayan bir toplumun sosyolojik röntgenidir.”

Ahmed Arifin ölümünün 34. yıl dönümü anısına

Ahmed Arif, toplumcu şiir geleneğinin en özgün ve güçlü kalemlerinden biridir. Onun şiirleri, yalnızca estetik birer dilsel yapı değil, aynı zamanda sosyo-politik direnişin de taşıyıcısıdır. Bu bağlamda 33 Kurşun şiiri, edebi bir metin olmanın ötesinde, Türkiye’nin toplumsal hafızasında silinmez izler bırakmış bir trajediyi yeniden canlandırır: 1943 yılında Van’ın Özalp ilçesinde yaşanan ve “Muğlalı Olayı” olarak da bilinen 33 Kurşun Katliamı.

28 Temmuz 1943’te, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı ’nın emriyle, hayvan kaçakçılığıyla suçlanan 33 köylü yargılanmaksızın kurşuna dizildi. Bu vahşi infazda 32 kişi öldürüldü, yalnızca biri kaçmayı başardı. Bu olay, devletin adalet mekanizmasının askıya alındığı, hukukun yerine keyfi kararların geçtiği bir dönemin kanlı tanıklığıdır. Arif’in şiiri bu olayın sadece kronolojik bir hatırlatıcısı değil, aynı zamanda vicdanî ve toplumsal bir isyan çığlığıdır.

Ahmed Arif’in 33 Kurşun adlı şiiri, Türkiye’nin modernleşme sürecinde bastırılan kimliklerin, yok sayılan sınıfların ve maruz kalınan devlet şiddetinin şiirsel ifadesidir. Şiir, bireysel bir yas tutumunun ötesine geçerek, kolektif belleği inşa eder. Toplumsal gerçekçilikle harmanlanan dizeler, sosyolojik olarak şu üç temel kavram etrafında okunabilir:

Katledilen köylülerin sosyoekonomik konumu şiirin zeminini oluşturur. Hayvancılıkla geçinen ve yaşamlarını sürdürebilmek için sınıra yakın bölgelerde ticaret yapan bu insanlar, devletin ekonomik politikalarının dışladığı yoksul sınıfın temsilcisidir. Bu sınıf, merkezden bakıldığında “şüpheli”, “tehdit unsuru” olarak görülmüştür. Bu bağlamda 33 Kurşun, sınıfsal adaletsizliklerin somut bir örneğidir.

Şiirde anlatılan infaz, devlet şiddetinin en çarpıcı tezahürlerinden biridir. Hukukun üstünlüğünün askıya alındığı, yargı sürecinin yok sayıldığı bu durum, devletin kendi yurttaşına karşı silah kullanma pratiğini meşrulaştırma biçimidir. Bu da bizi Max Weber’in tanımıyla devletin “meşru şiddet tekeli”nin, keyfi şiddete dönüşme riskine götürür.

33 Kurşun, sadece edebî bir metin değil, aynı zamanda kültürel direnişin bir aracıdır. Bu şiirin kuşaktan kuşağa aktarılması, unutturulmak istenen bir katliamın hatırlanması ve hatırlatılmasıdır. Dolayısıyla şiir, adalet arayışının bir belgesi, toplumsal travmalarla baş etmenin bir yolu ve kolektif belleği diri tutmanın sembolüdür.

Ahmed Arif’in şiiri, yalnızca olayın anlatımıyla sınırlı değildir. Onun şiir dili, ağıtla öfkeyi, tarihsel belgeyle şiirsel duyarlılığı ustaca harmanlar. Kullandığı imgeler, Anadolu’nun taşrasındaki hayata ait metaforlar, olayın soğuk gerçekliğini okuyucunun kalbinde yankılayan sıcak bir sese dönüştürür:

"Bir ufak aşiret yediler,

İri kıyım 33 kurşun yediler,

Kanı sularda akıttılar,

Çığlıklarını duyan olmadı."

Bu dizelerde hem devletin soğuk ve acımasız yüzü hem de halkın çaresizliği, sessizliği, unutulmuşluğu gözler önüne serilir. Aynı zamanda şairin bireysel vicdanı da kolektif vicdanla buluşur.

Toplumsal hafıza, ancak yüzleşerek ve hatırlayarak inşa edilir. 33 Kurşun şiirinin sürekli yeniden okunması, yazılması, söylenmesi; bireylerin ve toplumun adalet talebinin sürdüğünü gösterir. Bu şiir, “unutursak kalbimiz kurusun” demenin başka bir biçimidir.

33 Kurşun’un romanlara, şarkılara, tiyatro oyunlarına konu olması; devlet şiddeti karşısında halkın anlatı yoluyla kurduğu direniş hattının da göstergesidir. Şiir, sadece geçmişin değil, bugünün de aynasıdır. Bugün hâlâ devlet şiddetinin, sınıfsal adaletsizliklerin ve kimlik inkârlarının yaşandığı coğrafyalarda, 33 Kurşun yeniden yankılanır.

Ahmed Arif’in 33 Kurşun şiiri, edebiyatın sadece estetik değil, etik bir sorumluluk da taşıdığını gösterir. Bu şiir, toplumun vicdanını diri tutan, geçmişle hesaplaşmayı mümkün kılan bir bellektir. Aynı zamanda, daha adil ve özgür bir gelecek için toplumsal değişimin ipuçlarını barındırır. Çünkü adaletsizliğin unutulduğu yerde, tekrar etme riski her zaman vardır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder