"Gençlerin sınavdan çekilişi, sadece
bir sayı değil; bir sistemden, bir umuttan ve bir gelecekten vazgeçiştir."
2025
Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) başvurularında, bir önceki yıla kıyasla
yaklaşık 600 bin kişilik bir azalma yaşanması, Türkiye'nin genç nüfusu ve
eğitim sistemi üzerine yeniden düşünmemizi gerektiren önemli bir gelişmedir. Bu
düşüşün altında yatan nedenleri sadece sayısal verilerle değil, aynı zamanda
toplumsal dönüşümler, ekonomik koşullar ve bireysel motivasyonlar çerçevesinde
de değerlendirmek gerekir.
Türkiye'de
doğurganlık oranı son yıllarda belirgin şekilde düşmektedir. TÜİK verilerine
göre 2001 yılında 2,38 olan toplam doğurganlık hızı, 2023’te 1,51’e
gerilemiştir. Bu da üniversite çağındaki gençlerin sayısında doğal bir azalmayı
beraberinde getirmiştir. 18-24 yaş aralığındaki nüfusun daralması, sınav
başvurularında sayısal düşüşe yol açan temel etkenlerden biridir.
Türkiye'de
üniversite mezunu işsizliği uzun süredir ciddi bir yapısal sorun olarak öne
çıkmaktadır. YÖK ve İŞKUR verilerine göre, iş bulamayan ya da mezuniyet sonrası
asgari ücretle çalışmak zorunda kalan milyonlarca genç, üniversite diplomasının
ekonomik karşılığını alamamaktadır. Bu durum, lise son sınıf öğrencilerinde ve
mezun adaylarda “üniversiteye gitmenin anlamı var mı?” sorgulamasına yol
açmaktadır. Öğrenciler, mezun olunduğunda dahi güvenceli bir gelecek sunamayan
sistem karşısında motivasyon kaybı yaşamaktadır.
Son yıllarda
yazılım, tasarım, dijital pazarlama gibi alanlarda üniversite diploması olmadan
da kariyer yapılabileceğine dair yaygın kanaat oluşmuştur. Gençler,
bootcamp'ler, online kurslar (Udemy, Coursera, YouTube içerikleri) ve yurt
dışına çıkış yolları gibi alternatifleri daha cazip görmeye başlamıştır.
Özellikle bilişim ve dijital ekonomi sektörleri, üniversite dışında öğrenilen
bilgi ve becerileri de ödüllendirmektedir. Bu dönüşüm, YKS’ye olan ilgiyi
kısmen azaltmıştır.
2025 yılı
itibariyle bazı öğretmenlik bölümleri için KPSS yerine AGS (Alan Gelişim
Sınavı) modelinin getirilmesi gibi reformlar, eğitim sistemine dair
belirsizlikleri artırmıştır. Gençler artık bir sınava girerek geleceklerini
belirleyemeyecekleri fikrine kapılmakta, bu da sınava başvurma motivasyonunu
zayıflatmaktadır.
Ailelerin
ekonomik durumu da çocuklarının üniversite hayalini etkileyen önemli bir
faktördür. Barınma, ulaşım ve beslenme maliyetlerinin hızla artması, yoksul ve
dar gelirli ailelerden gelen öğrencilerin üniversite hayalini ertelemesine veya
tamamen vazgeçmesine neden olmaktadır. Ayrıca özellikle büyükşehirlerde yaşayan
ailelerin çocuklarını başka şehre göndermesi artık ciddi bir ekonomik yük
anlamına gelmektedir. Öte yandan, yurt dışına göç eden genç sayısındaki artış
da iç sistemdeki başvuru sayılarını aşağı çekmektedir.
Gençler
arasında geleceğe dair umutların azalması, sınavlara dair motivasyonu da
doğrudan etkilemektedir. Özellikle Pandemi sonrası süreçte derinleşen
psikolojik sorunlar, yalnızlık, tükenmişlik hissi ve başarısızlık korkusu gibi
duygular, sınav başvurularında geri durmaya neden olabilmektedir. Umutsuzluk,
geleceği planlamaktan dahi alıkoyan bir engel haline gelmiştir.
Sınav
sisteminin sık sık değişmesi, müfredatın ezberci yapısı ve öğretmen
kalitesindeki bölgesel farklar, eğitim sistemine olan güveni zedelemektedir.
Öğrenciler, kendilerini değerli hissetmedikleri bir sistemde başarı aramak
istememekte, sınava başvurmayı zaman kaybı olarak görmektedirler.
2025
YKS başvuru sayısındaki 600 binlik azalma, sadece bir sayı düşüşü değil,
Türkiye’deki gençliğin ruh haline, toplumsal yapıya ve eğitim sistemine dair
derin mesajlar içeren bir göstergedir. Bu tabloyu sadece “başvuru azaldı”
şeklinde okumak yerine; gençlerin beklentilerini, sistemin yetersizliklerini ve
geleceğe dair kaygılarını dikkate alan bir dönüşüm perspektifiyle
değerlendirmek gerekir.
Eğitim
sisteminin gençleri kazanabilmesi için sadece sınav merkezli değil, yaşamla bağ
kuran, umut ve anlam üreten, ekonomik güvencelerle desteklenen bir yapıya
evrilmesi şarttır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder