“Diyarbakır Surlarına yazı yazmak, binlerce yıllık tarihe
saygısızlıktır.”
Tarihin
taşlara nakşedildiği nadir şehirlerden biri olan Diyarbakır, dünya mirasının
sessizce eridiği bir dönemin tanıklığını yapıyor. UNESCO Dünya Mirası
Listesi'ne 2015 yılında giren Diyarbakır Surları, bugün ne yazık ki yazılan
yazılar, çizilen şekiller ve ihmalle kirletiliyor. Oysa bu surlar sadece taş
yığınları değil; bir halkın hafızası, geçmişin tanığı, medeniyetlerin mirasıdır.
Diyarbakır
Surları, yalnızca birer taş yapı değil; binlerce yılın tanıklığını yapan
yaşayan bir tarihtir. Bu görkemli surlar, Mezopotamya'nın kalbinde yükselmiş ve
sayısız medeniyetin izini günümüze taşımıştır. Pek çok uygarlık bu topraklarda
hüküm sürmüş, her biri Diyarbakır Surlarına kendi damgasını vurmuştur. Bu eşsiz
tarihî miras, yalnızca yerel değil, evrensel bir değere sahiptir. İşte bu
nedenle 2015 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınarak
koruma altına alınmıştır. Ancak bu koruma, yalnızca uluslararası belgelerle,
unvanlarla ve sembolik ilanlarla sınırlı kalırsa; gerçek anlamda bir fayda
sağlamaz. Tarihi yaşatmanın ve gelecek nesillere aktarmanın asıl yolu, halkın
kendi mirasına bilinçle ve sorumlulukla sahip çıkmasından geçer.
Ne yazık ki
bugün geldiğimiz noktada Diyarbakır Surları ‘nın birçok bölümünde sprey
boyalarla yazılmış isimler, anlamsız sloganlar ve gelişi güzel çizilmiş
figürler görmek mümkün. Bu tür müdahaleler sadece estetik açıdan bir bozulmaya
yol açmakla kalmamakta, aynı zamanda geçmişe karşı işlenmiş büyük bir
saygısızlığı da temsil etmektedir. Birkaç dakikalık bir hevesle yapılan bu
yazılamalar, binlerce yıllık birikimi gölgelemekte, kültürel bir mirasa zarar
vermektedir. Bu durum, sadece duvarlara zarar vermek değil; bir halkın
belleğini, kimliğini ve tarih ile kurduğu bağı da zedelemektir.
Tarihi
yapılara zarar vermek, aslında kendimize zarar vermektir. Çünkü Diyarbakır
Surları, bu şehrin ruhudur. O taşların her biri, geçmişten bugüne taşınan bir
hikâyeyi, bir mücadeleyi, bir kültürü temsil eder. Bu surlar yıkıldığında ya da
kirletildiğinde; sadece bir duvar değil, geçmişle olan bağımız da parçalanır.
Bu bağlamda, surlara yazı yazmak ya da onları tahrip etmek sıradan bir
vandalizm değil; kültürel bir ihanettir, tarihsel bir kopuşun göstergesidir.
Bu nedenle
Diyarbakır halkı başta olmak üzere tüm kamu kurumları, eğitim kurumları, sivil
toplum kuruluşları ve medya bu konuda sorumluluk almalı hem fiziksel koruma
önlemleri artırılmalı hem de toplumsal farkındalık derinleştirilmelidir. Çünkü
bir şehir, geçmişine ne kadar sahip çıkarsa; geleceğini de o kadar güçlü inşa
edebilir.
Duvarlara yazı
yazmak, bireysel bir ifade aracı olabilir. Ancak tarihi yapılarda bunu yapmak,
bir kültürü yok saymakla eşdeğerdir. Bu davranış, bir halkın geçmişine, ortak
belleğine, değerlerine zarar verir. Dahası, bu tür tahribatlar sadece bugünü
değil, gelecek nesillerin geçmişle bağ kurma şansını da yok eder.
Diyarbakır
için bu durum utanç vericidir. UNESCO tarafından tescillenmiş bir değerin,
yeterince korunamaması ve halk arasında bu konuda bilinç oluşmamış olması,
ciddi bir kültürel çöküşe işaret eder. Sur çevresinde güvenlik kameralarının
yetersizliği, devriye eksiklikleri ve cezasızlık kültürü, bu tahribatı
artırmaktadır.
Peki ne
yapılmalı?
Özellikle
gençlere yönelik, tarihi yapıların değeri üzerine okullarda ve toplum
merkezlerinde eğitim programları düzenlenmelidir.
Sur çevresi
7/24 güvenlik kameralarıyla izlenmeli, tespit edilen kişiler hakkında caydırıcı
cezai işlemler uygulanmalıdır.
Surlar, sadece
devletin değil halkın da malıdır. Her bireyin bu mirası koruma sorumluluğu
vardır. Mahallelerde gönüllü “tarihi miras nöbetçileri” gibi sivil oluşumlar
desteklenebilir.
Gençlerin
kendilerini ifade edebileceği yasal duvarlar, sanat sokakları oluşturularak,
tarihi yapılara yönelmeleri engellenebilir.
Diyarbakır
Surları yıkılmadı; yüzyıllar boyunca ayakta kaldı. Ancak bugün, ilgisizlik,
duyarsızlık ve bilinçsizlik nedeniyle çökme riskiyle karşı karşıya. Bu yalnızca
bir şehrin değil, bir milletin mirasını yitirmesi anlamına gelir.
Unutmayalım:
Bir medeniyetin büyüklüğü, onun bıraktığı izleri nasıl koruduğuyla ölçülür.
Diyarbakır Surları bizim onurumuzdur; onu korumak da en kutsal görevlerimizden
biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder