“Eğitim değil, yarış düzeni.”
Millî Eğitim
Bakanlığı’nın 2019 yılında yayımladığı ABİDE (Akademik Becerilerin İzlenmesi ve
Değerlendirilmesi) 8. sınıf raporunda yer alan "Türkçe Testine Ait Yeterlik
Düzeylerine Göre Öğrencilerin Dağılımı" verileri dikkat çekicidir. Rapora
göre, öğrencilerin %66,1’i "Temelaltı", "Temel" ve
"Orta" yeterlik düzeylerinde yer almaktadır. Bu oran, her üç
öğrenciden ikisinin yazılı metinlerle etkili bir şekilde iletişim kuramadığını,
bilgiye erişimde zorlandığını, eleştirel düşünme becerisi geliştiremediğini ve
okuma sürecini yalnızca kelime tanıma düzeyinde gerçekleştirdiğini ortaya
koymaktadır. Daha çarpıcı olan ise, LGS, YKS ve KPSS gibi merkezi sınavların
büyük ölçüde okuduğunu anlama becerisine dayalı olmasıdır. Bu durum, eğitim
sisteminin kendi hedefleriyle çeliştiğini; öğrencileri anlamaya dayalı
sınavlara tabi tutarken, bu yetkinliği kazandırmakta yetersiz kaldığını
göstermektedir.
Sorunun
Kaynağı Nerede?
Türkiye’de
eğitim sistemi hâlâ büyük ölçüde ezberci yaklaşımlara dayalıdır. Öğrencilerden
kavrama değil, hatırlama beklenir. Oysa okuduğunu anlamak; analiz, sentez,
yorum ve çıkarım gibi üst düzey bilişsel beceriler gerektirir. Müfredat ve
sınavlar arasındaki bu tutarsızlık, öğrencinin yüzeysel bilgiyle yetinmesine
neden olmaktadır.
Okuma-anlama
sorunu çoğu zaman dil yetersizliğinden beslenir. Türkiye’de çocuklar çok erken
yaşlardan itibaren sınırlı sözcük dağarcığıyla karşılaşmakta, yazılı kültürle
yeterince temas kuramamaktadır. Sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerde kitap
okuma oranı düşüktür ve okul dışı zamanlarda çocuklar dili zenginleştirecek
aktivitelerden uzak kalmaktadır.
Türkçe dersi
başta olmak üzere, birçok dersin öğretim programları okuduğunu anlama ve
yorumlamaya yönelik yeterli derinlikte değildir. Özellikle ilkokul ve ortaokul
seviyelerinde, anlamaya yönelik eğitici metinler yerine kuru gramer bilgisi ön
plandadır.
Öğretmen
yetiştirme süreçlerinde okuma-anlama, metin çözümleme ve eleştirel düşünce gibi
pedagojik alanlara yeterince ağırlık verilmemektedir. Öğretmenler, öğrencilere
sadece bilgi aktaran değil, onların düşünme biçimini geliştiren rehberler
olmalıdır. Ancak birçok öğretmen, kendi eğitim sürecinde bu becerilerle
yeterince donatılmamıştır.
Öneriler
ve Çözüm Yolları
Her okulda
kitap okuma saatleri zorunlu hale getirilmeli, okuma sonrası tartışma, analiz
ve yorumlama etkinlikleri yapılmalıdır. Kitapların yaş grubuna ve sosyokültürel
çevreye uygun seçilmesi, metinlerin öğrencinin dünyasıyla ilişkilendirilmesi
önemlidir.
Türkçe, Hayat
Bilgisi, Sosyal Bilgiler gibi derslerde okuma-anlama temelli içeriklerin oranı
artırılmalı; gramer, ezber ve sınav odaklı öğretimden uzaklaşılmalıdır.
Okuduğunu yorumlama, karşılaştırma, sorgulama gibi becerilere ağırlık
verilmelidir.
Öğretmen
fakültelerinde okuma-anlama, eleştirel okuma ve yaratıcı düşünme konularında
zorunlu dersler konulmalıdır. Mevcut öğretmenler için hizmet içi eğitim
programları düzenlenmeli; sınıf içi uygulamalarla desteklenmelidir.
Ailelere
yönelik seminer ve rehberlik hizmetleri sunularak, evde çocukların okuma
alışkanlıklarını destekleyecek ortamlar yaratmaları sağlanmalıdır. Televizyon
ve telefon kullanımının denetim altına alınması, çocuklara örnek olunması bu
sürecin bir parçasıdır.
Öğrencilerin
sadece doğru-yanlış testleriyle değil; açık uçlu sorularla, metin yorumlama
yazılarıyla, sözlü anlatımlarla değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Bu, eğitim
sürecinin mekanik değil düşünsel bir sürece dönüşmesine katkı sağlayacaktır.
Anadili Türkçe
olmayan çocukların kendi dilinde okuryazarlık edinmeden Türkçe ’ye zorlanması,
okuma-anlama performanslarını düşürmektedir. Bu çocuklar için çift dilli eğitim
modelleri desteklenmelidir.
Millî
Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı “öğrencilerin %66’sı okuduğunu anlamıyor”
verisi, eğitim sistemimizin en derin krizlerinden birini yansıtmaktadır. Bu
sadece pedagojik değil, sosyolojik ve kültürel bir meseledir. Okuduğunu
anlayamayan bir nesil ne bilim üretebilir ne demokratik katılım gösterebilir.
Bu nedenle okuma-anlama sorunu, salt bir akademik performans meselesi olarak
değil, ülkenin geleceğini şekillendiren bir öncelik olarak ele alınmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder