Bu Blogda Ara

2.8.25

Ormana Kıyan, İnsanlığa Kıyar

“Ormanı yakan, yalnızca doğayı değil; insanlığını da küle çevirir.”

Ormanı yakan biri; sadece ağaçları değil, bir coğrafyanın ruhunu, bir toplumun geleceğini, bir çocuğun hayalini, bir annenin duasını da yakar. Kuşların yuvası, karıncaların yolu, geyiklerin kaçışı, toprağın canı, suyun berraklığı, rüzgârın melodisi... Hepsi, o tek kıvılcımla birlikte sessizce yok olur. Orman yangını bir doğa olayı değil, bir insanlık suçudur. Çünkü hiçbir doğa kuvveti, böylesine planlı, böylesine zalimce bir yıkım yaratmaz.

Bu yüzden "Orman yakanın dini imanı, görüşü, felsefesi, insanlığı yoktur. Böyle biri insan olamaz." cümlesi, sadece bir tepki değil; hakikatin çığlığıdır. Bu sözü sarf eden bir vicdan, sadece doğaya değil, insanlığa sahip çıkar. Çünkü insan, sadece etten ve kemikten ibaret değildir. İnsan, aynı zamanda toprağa, suya, ağaca, kuşa, çocuğa, yarına karşı sorumluluk taşıyan varlıktır.

Ormanı yakmak; sadece yeşili değil, yaşamın özünü yok etmektir. O ağaçların gölgesinde oynayan çocuklar artık güneşe maruz kalır. Kuşlar göç ederken duracak bir dal bulamaz. Toprak, yanığın izini yıllarca taşır. Sular bulanır, hava zehirlenir. Hayvanlar yuvasız, insanlar nefessiz kalır. O ateş sadece bir alanı değil, bir uygarlığın kalbini yakar.

İnsan olmak; sadece iki ayağı üzerinde yürümek değildir. İnsan olmak; göğe bakıp yıldızlara hayran kalmak, bir ağacın gövdesine sarılıp huzur bulmak, bir karıncanın taşıdığı buğday tanesini ezmeden yolunu değiştirmektir. İnsan olmak; doğayı yalnızca kullanmak değil, onunla birlikte var olmaktır. Çünkü insan, doğanın efendisi değil; bir parçasıdır.

Bu gerçeklik karşısında, ormanı yakan birinin hangi dine mensup olduğu, hangi fikri savunduğu, hangi kitapları okuduğu, hangi partiyi tuttuğu, hangi dili konuştuğu önemsizdir. Çünkü doğaya kast eden biri, insanlık değerlerinin tamamını ayaklar altına almış demektir. Onun savunacağı bir görüş, arkasına sığınacağı bir ideoloji olamaz. Zira yaşamı hiçe sayan, insanı da hiçe sayar.

Ormanı yakan biri, yalnızca kibriti çakmaz; aynı zamanda binlerce canlının yaşamını sonlandırır. Bu suçun adı artık "orman yakmak" değil, *toplu cinayet*tir. Çünkü bir orman, yüz binlerce canlının evi, yurdu, sığınağıdır. O yangında sadece ağaçlar değil, yavrusunu emziren sincaplar, yuvasını inşa eden kuşlar, göç eden kelebekler ve bu düzenin sürdürücüsü olan milyonlarca mikroorganizma da yok olur. Bu bir ekosistem katliamıdır.

Toplu cinayet failleri, nasıl ki insanların canına kıydıkları için ağır cezalara çarptırılıyorsa; orman yakanlar da aynı şekilde doğanın canına kıydıkları için yargılanmalıdır. Bu sadece hukuki bir zorunluluk değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur. Ceza yasaları, ormanı yakanları sadece "çevreye zarar vermek" ile değil, "doğaya karşı işlenmiş organize suç" ile yargılamalıdır. Çünkü bu suçun mağduru sadece canlılar değil, gelecek nesillerdir.

Orman yakanlara sessiz kalmak, bu suça ortak olmaktır. Göz yummak, görmezden gelmek ya da "ne yapalım, oldu bir kere" demek; küllerin üstüne serilen yeni bir ihanet örtüsüdür. Her birimiz, bir ağaç gibi dik, bir orman gibi dayanışma içinde bu suça karşı sesimizi yükseltmeliyiz. Çocuklarımıza bırakacağımız miras sadece beton binalar, asfalt yollar, yapay parklar olmamalıdır. Onlara tertemiz hava, gökyüzüne uzanan dallar, cıvıldayan kuş sesleri ve doğayla uyum içinde yaşama ahlakı bırakmalıyız.

Çünkü ormana dokunan el, aslında insanlığa dokunur. Bir ağacı koruyan, bir çocuğun geleceğini de korur. Bir çiçeği ezmeyen, bir kalbi de kırmaz. Doğaya gösterdiğimiz her saygı, kendimize duyduğumuz saygıdır. Ormanı yakan biri, kendini de yakmıştır. İnsanlığını, merhametini, vicdanını ve geleceğini kül etmiştir.

Unutmayalım:

Ormanları korumak, sadece doğayı değil, insanlığı da korumaktır.

Ormanı savunmak, hayatı savunmaktır.

Doğa yoksa, biz de yokuz.

Sessizlik suç ortaklığıdır.

Ve en önemlisi: Orman yakanlar, toplu cinayetle yargılanmalıdır!

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder