Türkiye’de
işçi sağlığı ve güvenliği sorunlarının en acı yüzlerinden biri, çocuk işçiliği
ve bu çocukların iş cinayetlerinde yaşamını yitirmesidir. 2024 Eylül – 2025
Ağustos dönemini kapsayan rapora göre, 72 çocuk işçi hayatını kaybetmiştir. Bu
sayı, yalnızca rakamsal bir veri değil; ardında yarım kalmış hayatlar, yıkılan
aileler ve toplumsal bir utanç bırakmaktadır.
Ölen
çocukların 20’si 0-14 yaş, 52’si ise 15-17 yaş aralığındadır. Bu durum, aslında
eğitim çağında olan çocukların iş hayatına zorlandığını göstermektedir.
Çalıştırılan çocukların büyük çoğunluğunun erkek (%90) olması, ataerkil iş
bölümünün ve “erkek çocuk ailenin yükünü çeker” anlayışının bir yansımasıdır.
Ancak %10’luk oranla da olsa kız çocuklarının ölümü, toplumsal cinsiyet
eşitsizliğinin iş hayatına da yansıdığını ortaya koymaktadır.
Hayatını
kaybedenlerin 8’i mülteci/göçmen çocuktur. Göçmenlik, yoksulluk ve
güvencesizliğin iç içe geçtiği bir alandır. Bu çocuklar çoğu zaman en ağır, en
tehlikeli işlerde düşük ücretlerle çalıştırılmakta ve iş cinayetlerine en açık
kesimi oluşturmaktadır.
Ölüm
nedenlerinin başında trafik ve servis kazaları (%33) gelmektedir. Çocukların
çoğu, tarım işçisi olarak başka şehirlere taşınırken veya servisle işe
götürülürken yaşamını yitirmektedir. Boğulma ve zehirlenme (%15) ile
ezilme/göçük (%11) diğer önemli ölüm nedenleridir. Bu tablo, çocuk işçilerin
tamamen korunmasız ve denetimsiz koşullarda çalıştırıldığını ortaya
koymaktadır.
Çocuk işçi
ölümlerinin en çok görüldüğü alan tarım ve orman sektörü (%28)dir. Mevsimlik
tarım işçiliği, hem göçmen çocukları hem de yoksul ailelerin çocuklarını en çok
etkileyen alan olarak öne çıkmaktadır. Bunu inşaat ve yol işleri (%22)
izlemektedir. Çocukların şantiyelerde çalıştırılması, iş güvenliğinin
sıfırlandığı noktadır. Ayrıca konaklama (%14), metal (%7) ve ticaret/eğitim
(%6) alanlarında da çocukların yaşamını kaybettiği görülmektedir.
Ölümler en çok
Konya (7), Gaziantep (5), İstanbul (4), Manisa (4), Hatay (4) ve Antalya (3)
illerinde yaşanmıştır. Bu iller, yoğun tarım, sanayi ve inşaat sektörlerinin
bulunduğu bölgeler olup çocuk işçiliğin ekonomik yapı ile doğrudan bağlantısını
göstermektedir.
Bu tablo,
aslında Türkiye’de çocuk işçiliğin sistematik bir sorun olduğunun
göstergesidir. Yoksulluk, eğitime erişim eksikliği, göçmenlik ve işsizlik gibi
yapısal sorunlar, çocukları erken yaşta çalışmaya zorlamaktadır. Çocuk
işçilerin ölümü “kaza” değil, ihmal ve sömürüye dayalı bir toplumsal suçtur.
Çözüm
İçin Ne Yapılmalı?
Çocukların
okula devam etmesi için ailelere sosyal destek sağlanmalıdır.
Çocuk
işçiliğin önlenmesi için iş yerleri sıkı şekilde denetlenmelidir.
Kayıt dışı
istihdam engellenmeli, göçmen çocuklara eğitim hakkı güvence altına
alınmalıdır.
Çocuk işçiliği
“ekonomik zorunluluk” olarak değil, toplumsal bir utanç olarak görülmelidir.
Bu
rapor, bize bir kez daha şunu hatırlatmaktadır: Çocuklar işçi değil,
öğrencidir. Çocuk işçiliği, sadece bireysel ailelerin ekonomik zorluklarının
değil, toplumsal eşitsizliklerin, devlet politikalarının ve denetimsiz
bırakılmış piyasa koşullarının bir sonucudur. Her bir çocuğun hayatı, aslında
toplumun geleceğinin bir parçasıdır. Onların iş cinayetlerinde kaybedilmesi,
sadece bir istatistik değil; eğitimden, sağlıktan, oyun hakkından ve
hayallerinden mahrum bırakılan bir neslin trajedisidir. Çocuk işçiliğin
önlenmesi yalnızca bir devlet politikası olarak görülmemeli, aynı zamanda tüm
toplumun ortak sorumluluğu olarak kabul edilmelidir. Aileler, sendikalar,
eğitim kurumları, sivil toplum örgütleri ve medya, bu sorunun ortadan
kaldırılması için birlikte mücadele etmek zorundadır. Çünkü çocukların yeri
tarlada, şantiyede, fabrikada ya da otelde değil; okul sıralarında, kitapların
ve oyunların yanında olmalıdır. Toplum olarak atacağımız her adım, çocukların
yaşamını güvence altına alacak, geleceğimizi daha adil ve insanca bir dünyaya
taşıyacaktır.

Yorumlar
Yorum Gönder