“Kürtçe Reklama kesilen ceza, aslında barışa
kesilen cezadır.”
Amedspor’un
forma göğüs reklamında yer alan Kürtçe “Koma me bona we” ifadesi, Türkçe
“Grubumuz sizin için”dir. Yani son derece insani, barışçıl ve taraftarlarla bağ
kurmaya dönük bir reklam mesajdır. Bu reklem mesajı ne ayrıştırıcıdır ne de
şiddeti çağırır; tam tersine aidiyet ve dayanışma içerir. Nitekim Türkiye
Futbol Federasyonu (TFF) de bu ifadeyi önceden onaylamış, yani reklamda yer
almasının hiçbir sakınca doğurmadığını kabul etmiştir.
Ancak ne yazık
ki, ırkçı çevrelerin baskısı ve sosyal medyadaki linç kampanyaları sonucunda
TFF ani bir geri adım atmış ve Amedspor’a 110 bin TL para cezası vermiştir. Bu
karar, yalnızca Amedspor’a değil, aynı zamanda Kürt kimliğine, Kürtçeye ve
toplumsal barışa da açık bir darbedir. Zira mesele, sahadaki bir reklamın
ötesine geçmiş, dil ve kimlik üzerinden bir cezalandırmaya dönüşmüştür.
Bu olay,
Türkiye’de futbolun ve kurumlarının siyasetten bağımsız olmadığını bir kez daha
göstermektedir. Bir yandan “sporun birleştirici gücü”nden söz edilirken, diğer
yandan Kürtçe bir cümlenin bile hazmedilememesi ciddi bir çelişkidir. Eğer
İngilizce ya da Almanca bir reklam yer alsaydı, muhtemelen hiçbir yaptırım
uygulanmayacak, hatta “uluslararası bir açılım” olarak alkışlanacaktı. Fakat
söz konusu Kürtçe olunca, her şey bir anda kriminalize edilmekte, cezalar ve
yasaklar gündeme gelmektedir.
Barış sürecine
onca emek harcanırken, toplumun farklı kesimlerinin birbirini anlaması ve ortak
değerler etrafında buluşması için çaba sarf edilirken, bu tür cezalandırmalar
sürece doğrudan zarar vermektedir. Spor sahaları aslında barış dilinin en rahat
kurulabileceği alanlardan biridir. Amedspor’un Kürtçe mesajı da bu doğrultuda
okunmalıydı. Fakat TFF, fırsat olarak görebileceği bir jesti cezaya
dönüştürerek hem kendini hem de ülkeyi küçük düşürmüştür.
Bu kararın
arkasındaki zihniyet, futbolu bir kültürel kaynaşma ve kardeşlik alanı olarak
görmek yerine, homojen bir kimlik dayatmasının aracı olarak kullanmaktadır.
Oysa Türkiye’nin demokratikleşmesi, farklı dillerin ve kimliklerin eşit biçimde
tanınmasından geçmektedir. TFF’nin görevi, ırkçı söylemlere teslim olmak değil,
aksine futbolu eşitlik, saygı ve barış zemininde tutmaktır.
“Koma me bona we” sloganı bir tehdit değil,
yalnızca bir reklamdır. Fakat TFF’nin verdiği ceza, bu basit gerçeği görmezden
gelerek, meseleyi bilinçli bir şekilde siyasi zemine çekmiştir. Burada
cezalandırılan Amedspor değildir sadece; aynı zamanda Kürtçe’nin kamusal alanda
görünürlüğü, çoğulcu bir toplumun en doğal hakkı ve barış umududur. Böyle bir
karar, futbolun birleştirici ruhunu yok saymakla kalmaz, Türkiye’nin demokratik
geleceğine de ağır bir gölge düşürür. Çünkü barış, eşitlik ve birlikte yaşama
arzusu sözde desteklenirken, pratikte her fırsatta cezalar ve yasaklarla
boğulmaktadır. TFF’nin bu tavrı, devlet kurumlarının ırkçı tepkilere ne kadar
kolay teslim olabileceğini gösterdiği gibi, toplumsal uzlaşı ve barış inisiyatiflerinin
ne derece kırılgan olduğunu da ortaya koymaktadır. Kısacası, bu ceza yalnızca
bir kulübe değil, farklılıkların bir arada var olabileceği demokratik bir
toplumsal düzenin hayaline kesilmiş sembolik bir cezadır.

Yorumlar
Yorum Gönder