“Çocuğun eğitimi, okulun
bilgisiyle değil; ailenin ilgisiyle tamamlanır.”
Diyarbakır’daki
eğitim kurumlarının en temel dayanaklarından biri, okul-aile işbirliğidir.
Çünkü çocuk, yalnızca okulun dört duvarı arasında değil, evde, sokakta ve
Diyarbakır’ın sosyal ve kültürel ortamında şekillenen bir bireydir. Okul, bilgi
ve disiplin kazandırırken; aile, bu sürecin devamlılığını sağlayan, değerler ve
motivasyon desteği veren bir kurumdur.
Diyarbakır
özelinde, 6-14 yaş arası çocukların okullaşma oranı Türkiye ortalaması gibi
yüksek olsa da, 15-19 yaş arası gençlerde bu oran ciddi ölçüde düşmekte; pek
çok genç ortaöğretim aşamasında eğitimde sürekliliğini koruyamamaktadır. Ancak
bu sayısal veriler, Diyarbakır’daki okul-aile işbirliğinin homojen bir şekilde
yaygınlaştığını göstermemektedir. Bir yanda çocuğunun eğitimine dair neredeyse
nefes aldırmaz bir takip yürüten veliler bulunurken, diğer yanda çocuğunun
hangi okula gittiğini dahi bilmeyecek kadar ilgisiz veliler vardır. İşte bu
uçurum, Diyarbakır’daki eğitim kurumlarının en önemli handikaplarından birini
doğurmakta ve eğitim sürecinin niteliğini doğrudan etkilemektedir.
Geçtiğimiz
günlerde Diyarbakır’daki bir rehber öğretmenin aktardığı olay, veli ilgisizliği
konusundaki ciddi sorunları çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Bir veli,
rehber öğretmenin çalıştığı eğitim kurumunu arayarak “Şu isimli bir öğrenciniz
var mı?” diye sorar. Kurumdan “Hayır, yok” yanıtını alınca, “Ben onu bir kuruma
kaydettim ama nereye kaydettim hatırlamıyorum” diyerek telefonu kapatır. Benzer
tablo sabah yoklamalarında da görülmektedir; okula gelmeyen öğrencinin velisi
arandığında kimi zaman “Bir odaya bakayım, belki evdedir” cevabı alınabilmektedir.
Bu, bazı Diyarbakırlı velilerin çocuklarının günlük eğitim takibinden tamamen
kopuk olduğunu göstermektedir.
Bu durum,
yalnızca bireysel bir ilgisizlik örneği olarak değerlendirilmemeli; aynı zamanda
Diyarbakır’daki toplumun eğitimle kurduğu ilişkinin zayıfladığını gösteren
önemli bir göstergedir. Çocuğun okul hayatına dair kayıtsız kalmak, aile
kurumunun sorumluluk alanında ciddi bir boşluğa işaret etmektedir. Eğitim
sosyolojisi açısından bakıldığında, bu boşluk yalnızca öğrencinin akademik
başarısını değil, Diyarbakır’daki toplumsal değerlerin kuşaklar arası
aktarımını da sekteye uğratmaktadır.
Veli
ilgisizliği, Diyarbakır’daki çocukların akademik başarısını, motivasyonunu ve
aidiyet duygusunu zedeleyen en önemli faktörlerden biridir. Çocuğun eğitim sürecine
değer verilmediğini gözlemlemesi, onun kendi öğrenim yolculuğunu da
önemsizleştirmesine yol açabilir. Öte yandan, aşırı müdahaleci veliler de
öğretmenin pedagojik alanına doğrudan müdahale ederek hem öğretmen-öğrenci
ilişkisini zedelemekte hem de çocuğun sorumluluk alma becerisini
köreltmektedir.
Dolayısıyla,
Diyarbakır’daki eğitim kurumlarının karşılaştığı bu ikili sıkıntı, velilerin
bilinçlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Ne kayıtsızlık ne de aşırı kontrol,
çocuğun gelişimi için sağlıklı değildir. Önemli olan, çocuğa destek veren ama
aynı zamanda onun kendi yolunu bulmasına fırsat tanıyan dengeleyici bir veli
tutumudur.
Okulların bu bağlamda yapması gereken, Diyarbakır’da veli eğitim programlarını güçlendirerek bu uçurumun yarattığı handikapları azaltmaktır. Unutulmamalıdır ki, eğitim yalnızca öğretmenlerin değil, velilerin de sorumluluk alanında şekillenen bir süreçtir. Eğitim, toplumsal yapının en önemli yeniden üretim alanıdır; Diyarbakır’da aile, okul ve toplum arasındaki bağ ne kadar güçlü olursa, toplumsal bütünlük de o denli sağlam olur. Ailenin kayıtsız kaldığı veya aşırı kontrolcü olduğu ortamlarda yalnızca bireysel öğrenciler değil, toplumsal değerler, aidiyet duygusu ve kuşaklar arası aktarım da zarar görmektedir.
Velinin çocuğa
karşı sergilediği tutum, okulun verdiği eğitimle birleştiğinde bir “sosyal
sermaye” üretir. Bu sermaye, Diyarbakır’daki çocuğun akademik başarısını,
sosyal becerilerini ve geleceğe dair umutlarını besler. Ancak aile bu süreçte
yoksa veya yanlış bir müdahalede bulunuyorsa, eğitim kurumu tek başına bu
boşluğu dolduramaz. Sosyolojik açıdan bakıldığında, Diyarbakır’da aile-okul
arasındaki kopukluk, öğrenciyi sadece bireysel anlamda değil, toplumsal uyum
açısından da riskli bir konuma sürükler.
Bu
nedenle yapılması gereken, Diyarbakır’da aile ile okul arasındaki köprüyü
yalnızca pedagojik değil, sosyolojik bir sorumluluk olarak da ele almak; veli
eğitim programlarını, seminerleri ve ortak projeleri artırmaktır. Eğitimde
başarıyı yalnızca sınav sonuçlarıyla değil, velilerin bilinçlenme düzeyiyle de
ölçmek gerekmektedir. Çünkü sağlıklı bireyler, ancak aile, okul ve toplumun
ortak sorumluluk bilinciyle hareket ettiği bir zeminde yetişebilir. Sonuç
olarak, Diyarbakır’da eğitimde kalıcı ilerleme, öğretmenlerin özverisi kadar, velilerin
bilinçli katılımına ve toplumsal dayanışmaya bağlıdır.
Diyarbakır
özelinde, eğitimdeki bu sorunun giderilmesi, sadece bireysel öğrencilerin
değil, şehrin toplumsal yapısının da güçlenmesini sağlayacaktır.

Yorumlar
Yorum Gönder