“Eğitim
süresinin kısalması, yalnızca okulun değil, toplumun ufkunun da daralması
demektir.”
Eğitim süresi, bireylerin yalnızca okulda
geçirdikleri yılları değil, aynı zamanda toplumsal eşitlik, ekonomik gelişme ve
demokratikleşme düzeyini de yansıtan önemli bir göstergedir. Türkiye’de eğitim
süresinin kısalması olgusu, farklı şekillerde anlaşılabilir: Resmî zorunlu
eğitim süresinin fiilen uygulanamaması, öğrencilerin ekonomik ve kültürel
nedenlerle okulu terk etmesi ya da yükseköğretimdeki programların niteliğinin
ve süresinin değişmesi. Bu durum eğitim sosyolojisinin merkezinde yer alan
“eşitsizliklerin yeniden üretimi” tartışmalarıyla doğrudan ilişkilidir.
Uluslararası kurumların açıkladığı veriler,
Türkiye’nin eğitim süresi bakımından OECD ülkeleri ortalamasının gerisinde
olduğunu göstermektedir.
|
Yıl |
Türkiye
Ortalaması |
Dünya Ortalaması |
OECD Ortalaması |
|
2010 |
6,5 |
7,8 |
11,0 |
|
2015 |
7,3 |
8,2 |
11,5 |
|
2020 |
8,1 |
8,6 |
12,0 |
|
2023 |
8,4 |
8,7 |
12,1 |
Kaynak: UNESCO Institute for Statistics (UIS),
OECD Education at a Glance 2023, TÜİK Eğitim İstatistikleri.
Tabloda görüldüğü üzere Türkiye’de ortalama
eğitim süresi artmakla birlikte, son yıllarda ekonomik krizler, pandemi
koşulları ve okul terkleri nedeniyle ilerleme hızı yavaşlamış, bazı bölgelerde
ise fiilen gerilemeler yaşanmıştır. Özellikle kırsal kesimde ve dezavantajlı
gruplarda bu süre 5-6 yıla kadar düşebilmektedir. TÜİK’in 2022 verilerine göre,
5-17 yaş arasındaki çocukların %4,4’ü ekonomik faaliyetlerde yer almakta, bu da
eğitim sürelerini doğrudan kısaltmaktadır.
Bu noktada önemli bir eleştiri, eğitim
istatistiklerinin gerçeği tam olarak yansıtmamasıdır. MESEM öğrencileri, açık
lise öğrencileri ve devamsızlık nedeniyle fiilen okul dışında olan gençler de
hâlen “okulda” gösterilmektedir. Bu gruplar istatistiklerden çıkarıldığında
Türkiye’nin ortalama eğitim süresinin 4-5 yılının düştüğü görülmektedir. Bu
durum, eğitim süresinin kâğıt üzerinde uzatıldığı, fakat fiiliyatta kısaldığı
anlamına gelmektedir.
UNESCO verileri, Türkiye’de kız çocuklarının
erkeklere kıyasla eğitime daha erken yaşta veda ettiğini, özellikle lise
sonrası devam oranının düştüğünü göstermektedir. Geleneksel aile yapısının
güçlü olduğu bölgelerde kız çocuklarının eğitime devamı hâlâ ikincil
görülmekte, bu durum toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üretmektedir.
Sınav odaklı sistem ise öğrencilerde
yabancılaşma ve anomi yaratmakta, okulun sosyal uyum sağlayıcı işlevini
zayıflatmaktadır. Eğitim yalnızca “diploma alma süreci ”ne indirgenmekte,
toplumsal ufku genişletme işlevini kaybetmektedir.
Türkiye’de eğitim süresinin kısalması olgusu homojen bir şekilde tüm ülkeye yayılmamaktadır. Özellikle Kürtlerin yaşadığı bölgelerde eğitim sürelerinin Türkiye ortalamasının altında kaldığı görülmektedir. Bu durumun kökleri, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan tarihsel eşitsizliklerde yatmaktadır.
UNESCO ve TÜİK verileri ışığında yapılan
bölgesel araştırmalara göre: Türkiye’de ortalama eğitim süresi 2023 itibariyle
8,4 yıl iken, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde bu süre 6-7 yıla kadar düşmektedir.
Bazı kırsal ilçelerde özellikle kız çocuklarının eğitime devam süresi 4-5 yıl
civarındadır.
Nedenler
Aileler için eğitim uzun vadeli bir yatırım
olarak görülse de kısa vadeli ekonomik ihtiyaçlar daha baskındır.
Özellikle kız çocuklarının eğitimden
kopmasına yol açmaktadır.
Kürtçe, Arapça gibi anadillerin yoğun olduğu
bölgelerde çocuklar, Türkçe eğitim sistemine uyum sağlamakta güçlük çekmekte,
bu da erken terk oranlarını artırmaktadır. Anadilde eğitimin olmayışı,
çocuklarda okul fobisi, yabancılaşma ve başarısızlık hissi yaratmaktadır.
Göç ve mevsimlik işçilik, eğitim sürelerini
doğrudan kısaltmaktadır.
Bu koşullar, merkez-çevre ilişkileri
bağlamında da okunabilir. Eğitim kurumları Batı’da sosyal hareketliliği artıran
bir araç olurken, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde eşitsizlikleri yeniden üreten
bir mekanizma haline gelebilmektedir.
Toplumsal Sonuçlar
Eğitim süresinin kısalması, Kürtlerin
yaşadığı bölgelerde kuşaklar arası yoksulluğun daha yoğun şekilde sürmesine yol
açmaktadır. Eğitim sistemine yabancılaşan bireyler, toplumsal katılım
süreçlerinden dışlanmakta, bu da demokratik temsil sorunlarını artırmaktadır.
Eğitim süresinin düşük olması, gençleri batı illerine göçe zorlamakta; bu
göçler çoğu zaman vasıfsız işgücü şeklinde gerçekleşmektedir.
OECD raporlarına göre, eğitim süresi düşük
toplumlarda demokratik katılım, siyasal bilinç ve toplumsal güven oranları da
daha düşük çıkmaktadır. Türkiye’de düşük eğitim süreleri, siyasal kutuplaşma ve
demokratik temsil sorunlarıyla birleşerek daha geniş bir toplumsal krizin
parçası haline gelmektedir.
Çözüm Önerileri
Bölgesel eşitsizlikleri gidermek için: Anadilde
eğitimin desteklenmesi, Yoksul ailelere yönelik ekonomik teşviklerin
artırılması, Kız çocuklarının eğitimi için özel destek programlarının
geliştirilmesi, Göçmen ve mevsimlik işçi çocuklarının eğitimini kesintisiz
sürdürecek modellerin oluşturulması, Öğretmen dağılımındaki bölgesel
dengesizliklerin giderilmesi gerekmektedir.

Yorumlar
Yorum Gönder