“25 Kasım, Kürt kadınının yarasını değil; direnişinin sesini
büyüttüğü gündür.”
25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, yalnızca bireysel
acıların değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve yapısal eşitsizliklerin
görünür kılındığı bir tarihsel hafıza günüdür. Modern sosyolojinin yaklaşımına
göre kadına yönelik şiddet, bireysel öfke patlamalarından ibaret değildir;
toplumsal cinsiyet rollerinin, ataerkil ilişkilerin ve ekonomik-siyasal
yapıların ürettiği bir güç ilişkisi biçimidir. Bu nedenle 25 Kasım, kadınların
hayatlarını koruma mücadelesi kadar, toplumların eşitlik, adalet ve özgürlük
ideallerini yeniden tartışma fırsatı sunar.
Bugünün
tarihsel kökeni, 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe direnen Mirabal
Kardeşler ’in katledilmesine dayanır. Mirabal kardeşlerin hikâyesi, kadınların
politik şiddet karşısında gösterdiği direnişin bir sembolüne dönüşmüş; 1999’da
Birleşmiş Milletler tarafından tüm dünyada kadına yönelik şiddetle mücadele
günü olarak kabul edilmiştir.
Sosyolojik
açıdan bakıldığında kadına yönelik şiddet, toplumun güç ilişkilerinin bir
aynasıdır. Ekonomik bağımlılık, toplumsal cinsiyet kalıpları, militarizm, yasal
boşluklar, sosyal normlar ve kültürel baskılar bu şiddetin yeniden üretilmesine
katkıda bulunur. Kadınların görünmez emekleri, kamusal alanda sınırlı temsili
ve erkek egemen zihniyet, şiddeti hem bireysel hem de kurumsal düzeyde besleyen
unsurlardır. Bu nedenle kadına yönelik şiddet, yalnızca özel alanda değil;
hukuk, eğitim, medya, aile yapısı ve siyasal sistem gibi birçok alanda kök
salmış bir toplumsal sorundur.
Kürt
kadınlarının şiddetle mücadelesi hem toplumsal hem de politik boyutlarıyla çok
katmanlı bir karakter taşır. Bir yandan ataerkil normlarla mücadele ederken,
diğer yandan tarihsel ve bölgesel koşulların yarattığı çoklu baskı biçimlerine
karşı direnç geliştirmişlerdir. Bu nedenle Kürt kadınlarının mücadelesi,
sosyolojide “çoklu ezilme” veya “kesişimsellik” (intersectionality) olarak
tanımlanan çerçeve içinde incelenir.
Kürt
kadınları, yüzyıllardır erkek egemen normların şekillendirdiği toplumsal
rolleri dönüştürmek için bireysel ve kolektif mücadele yürütmektedir. Çocuk
yaşta evlilikler, namus kavramı etrafında örülen baskılar, aile içi şiddet ve
ekonomik bağımlılık gibi sorunlarla yüzleşirken, eğitim, üretim ve kamusal
hayata katılım konusunda güçlü bir dönüşüm hareketi yaratmışlardır.
Son yıllarda
Kürt kadın hareketi, bölgedeki kadın dernekleri, danışma merkezleri ve yerel
örgütlenmeler aracılığıyla önemli bir dayanışma modeli geliştirmiştir. Bu
kurumlar, sadece şiddete uğrayan kadınlara destek sağlamakla kalmamış; hukuki,
psikolojik ve sosyal alanlarda çözüm mekanizmalarının oluşturulmasında da
etkili olmuştur.
Kürt
kadınları, özellikle yerel yönetimler ve sivil toplum alanında aktif rol
üstlenerek ataerkil yapıya karşı toplumsal düzeyde dönüşüm yaratmıştır. Eş
başkanlık sistemi, kadın meclisleri ve kadın odaklı politikalar, bölgede
kadınların temsiliyetini güçlendiren önemli adımlardır. Bu süreç, kadınların
kamusal alandaki görünürlüğünü artırmış ve şiddetin “özel alan sorunu” olmaktan
çıkarılarak toplumsal bir mesele olarak ele alınmasına katkı sağlamıştır.
Kürt
kadınlarının edebiyatta, müzikte ve folklorda işlenen güçlü kadın figürleri,
kolektif hafızada direnişin kültürel temellerini oluşturmuştur. Dengbêjlerde,
masallarda ve halk anlatılarında kadının dayanıklılığı ve adalet arayışı ön
plandadır. Bu kültürel miras, kadınların şiddete karşı direncini besleyen bir
toplumsal zemin yaratmıştır.
25 Kasım, hem
evrensel bir kadın özgürlüğü mücadelesini hem de yerel düzeyde yaşanan özgün
deneyimleri bir araya getirir. Kürt kadınlarının mücadelesi, farklı baskı
biçimlerine rağmen direnme, örgütlenme ve dayanışma gücünün somut örneklerinden
biridir. Bugün, yalnızca şiddeti protesto etmek için değil; kadınların yaşam
hakkı, eşitlik ve özgürlük taleplerini toplumsal bir dönüşüme dönüştürmek için
güçlü bir çağrıdır.
Bu çağrı,
sessiz kalmanın şiddeti yeniden ürettiğini; dayanışmanın ise hem bireysel hem
toplumsal iyileşmenin temelini oluşturduğunu hatırlatır. Kadınların kamusal
alanda daha görünür olduğu, hukukun etkin işletildiği, toplumsal cinsiyet
eşitliğinin her alanda güvence altına alındığı bir yaşam düzeni, ancak bu
mücadelenin sürdürülmesiyle mümkün olabilir. Kürt kadınları özelinde ise bu
mücadele, sadece bireysel hak arayışının ötesine geçerek kültürel hafızanın,
toplumsal dayanışmanın ve özgürlük idealinin canlı tutulduğu bir direniş
biçimine dönüşmüştür.
25
Kasım, kadınların yalnız olmadığını; dünyanın dört bir yanında farklı
kimliklere, dillere ve yaşam deneyimlerine sahip kadınların aynı hedefte
birleştiğini gösteren evrensel bir birlik günüdür. Bu birlik, şiddetsiz bir
yaşamın hayal değil, örgütlü bir çabanın ürünü olduğunu kanıtlar. Dolayısıyla
bugün, geçmişin acılarını unutturmadan geleceğin daha adil, daha eşit ve daha
özgür bir toplum için şekillendirilebileceği kolektif bir iradenin ifadesidir.

Yorumlar
Yorum Gönder