“G.A’nın sokak ortasında yaşadığı acı olay
bize bir gerçeği hatırlattı: Bir çocuğa uzanan her el, hepimizin
sorumluluğudur.”
Son yıllarda
artan akran zorbalığı vakaları, sadece tek bir öğrencinin değil, bir toplumun
geleceğinin yara aldığını gösteriyor. Diyarbakır’da bir lise öğrencisi G.A’nın
sokak ortasında iki sınıf arkadaşı tarafından darp edilmesi ve bu görüntülerin
sosyal medyada alaycı bir ifadeyle paylaşılması, buzdağının sadece görünen yüzü.
Bu olay, “çocukların kendi aralarındaki mesele” olarak geçiştirilemeyecek kadar
ciddi bir gerçeğin altını çiziyor: Akran zorbalığı artık toplumsal bir
alarmdır.
Zorbalık;
yalnızca fiziksel şiddet değildir. Tehdit etmek, küçük düşürmek, sosyal medyada
linç etmek, bir gencin kişiliğini, özgüvenini ve geleceğini hedef alan görünmez
yaralardır. Bu yaralar, kamera kapandığında, kavga bittiğinde kaybolmaz. Bazen
yıllarca taşınır, bazen genç bir kalbin içindeki güven duygusunu tamamen yok
eder.
Her zorbalık
vakasının ardında ihmal edilmiş bir duygu vardır: görülme, duyulma ve anlaşılma
ihtiyacı. Bu ihtiyacı doğru yollarla karşılayamayan gençler, güç gösterisini
yanlış yerde arayarak acımasız bir döngü yaratırlar. Bu döngünün kırılması için
ailelere, okullara, öğretmenlere ve biz bireylere düşen büyük bir sorumluluk
vardır.
Çocuklarımızın
ekranların arkasında nasıl bir dünyanın içinde savrulduğunu bilmek,
Onları
dinlemek, duygularını ciddiye almak,
Şiddetin en
küçük izini bile “abartı” olarak görmemek,
Okullarda psikolojik
destek mekanizmalarını güçlendirmek,
Gençler
arasında dayanışma kültürünü yeniden inşa etmek…
Bugün bir
öğrencinin saçından sürüklenerek aşağılanması sadece G.A’nın değil, hepimizin
acısıdır. Çünkü toplum, en zayıf halkasının ne yaşadığına bakılarak
değerlendirilir. Gençlerimizin güvenle büyüyebildiği bir ortam yaratmak, sadece
bir eğitim meselesi değil; bir insanlık meselesidir.
Akran
zorbalığına karşı koymak bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Her birimiz
ses çıkardığımızda, yok saymak yerine yüzleştiğimizde, “Bu normal değil”
dediğimizde değişim başlar.
Unutmayalım:
Bir
çocuğun yaşadığı şiddete sessiz kalmak, yalnızca bir ihmalkârlık değil,
şiddetin görünmez bir ortağı olmaktır. Sessiz kaldığımız her an, zorbalığın kök
salmasına, bir başka gencin korkuyla yaşamayı öğrenmesine zemin hazırlar. Oysa
biz, birbirimizin acısına kulağını kapatmayan; adalet, vicdan ve merhamet
duygusuyla büyümüş bir toplumuz. Her çocuğun güvenle, onuruyla ve umutla büyüme
hakkı vardır. Bu hakkı korumak da hepimizin sorumluluğudur. Çünkü biz, bir
çocuğun bile karanlığa itilmesine, gözyaşının sessizce akmasına izin vermeyecek
kadar büyük, güçlü ve vicdan sahibi bir toplumuz. Her bir ses, her bir itiraz,
her bir dayanışma adımı; onların geleceğine ışık, bu karanlığa karşı yakılmış
bir umut meşalesidir.

Yorumlar
Yorum Gönder