“Diyarbakır’da her çocuk, doğduğu günden
itibaren yoksulluğa değil; eşit haklara ve onurlu bir yaşama layıktır.”
20 Kasım Çocuk
Hakları Günü, dünyadaki tüm çocukların eşit, güvenli ve onurlu bir yaşam sürme
hakkına sahip olduğunu hatırlatan özel bir gündür. Bu tarih, Birleşmiş
Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin kabul edildiği gün olarak,
devletlere ve topluma çocukların korunması, desteklenmesi ve haklarının güvence
altına alınması sorumluluğunu yeniden hatırlatır. Bugün, çocukların yalnızca
bugünün değil, geleceğin de mimarları olduğunu vurgulayan güçlü bir çağrıdır.
Diyarbakır’da
bugün binlerce çocuk, en temel insan hakkı olan yaşam hakkına dahi tam olarak
ulaşamadan büyümeye çalışıyor. Oysa yaşam hakkı, yalnızca nefes alıp vermeyi
değil; bir çocuğun güven içinde büyümesini, sağlıklı beslenmesini, nitelikli
eğitime erişmesini, şiddetten ve istismardan korunmasını, yani insan onuruna
yakışır bir yaşam sürebilmesi için gerekli tüm koşulların sağlanmasını ifade
eder. Ancak kentin birçok mahallesinde çocuklar; derinleşen yoksulluğun, fırsat
eşitsizliğinin, eğitim alanındaki sorunların, sağlık hizmetlerine erişimdeki
engellerin ve sosyal destek sistemlerindeki yetersizliğin gölgesinde yaşam
mücadelesi veriyor. Bu durum, yalnızca bireysel hikâyeleri değil, bir toplumun
geleceğini de sessizce tüketen ağır bir tabloyu gözler önüne seriyor.
Çocukların
yaşam hakkı, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de açıkça tanımlanmış
olup aşağıdaki temel unsurları içerir:
Yaşama ve
gelişme hakkı: Çocuğun hayatta kalmasını sağlayacak beslenme, barınma ve sağlık
hizmetlerine erişim.
Sağlıklı
büyüme hakkı: Fiziksel ve ruhsal sağlığı tehdit eden koşullardan korunma.
Eğitim hakkı:
Güvenli, nitelikli, kesintisiz eğitime ulaşabilme.
Korunma hakkı:
Şiddet, istismar, ihmal, zorla çalıştırılma ve erken yaşta evlilik gibi
tehlikelerden korunma.
Güvenli
çevrede yaşama hakkı: Savaş, çatışma, yoksulluk veya sosyal dışlanmadan
etkilenmeden huzurlu bir ortamda büyüme.
Sosyal destek
hakkı: Aile desteği göremeyen ya da risk altında olan çocuklar için sosyal
hizmetlerin erişilebilir olması.
Diyarbakır’da
birçok çocuk, bu haklardan bazılarına hiç ulaşamıyor, bazılarına ise çok
sınırlı ve düzensiz bir şekilde erişebiliyor. Yoksulluk nedeniyle yeterli
beslenemeyen, çalıştırılan, okula gidemeyen ya da sağlık hizmetlerinden
yararlanamayan çocuklar; yaşam haklarının yalnızca bir kısmını değil, tümünü
kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Bugün çocukların
yaşam haklarının korunması yalnızca bir “iyi niyet” meselesi değil, aksine
ertelenemez ve ihmal edilemez bir zorunluluktur. Ancak mevcut tabloya
bakıldığında, devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin ve toplumun çocuklara
karşı taşıdığı sorumluluğun çoğu zaman sözde kaldığı açıkça görülüyor. Yasal
metinlerde yer alan haklar, sahada karşılığını bulmadığında çocukların yaşam
hakkı kâğıt üzerinde var olup gerçekte yok sayılmış olur. Ekonomik
eşitsizlikler derinleşirken, sosyal destek mekanizmaları zayıflarken ve eğitim
ile sağlık hizmetlerine erişim hâlâ birçok çocuk için bir lüks olarak kalırken;
“her çocuk eşit yaşam hakkına sahiptir” cümlesi, gerçeği yansıtmaktan uzak bir
temenniye dönüşüyor.
Diyarbakır’da
ve Türkiye’nin pek çok yerinde çocuklar, haklarına ulaşamadıkları için değil,
haklarını koruyacak güçlü ve sürdürülebilir bir sistem kurulamadığı için mağdur
oluyor. Çocukların yaşam hakkı gerçekten önemseniyorsa, bunun göstergesi
yeniden hatırlatılan söylemler değil, kararlı politikalar, işleyen sosyal mekanizmalar
ve hesap verebilir bir yönetim anlayışı olmalıdır. Hakların korunduğu bir düzen
kurulmadıkça, çocukların yaşam hakkından bahsetmek bir gelecek umudu değil,
ertelenmiş bir sorumluluk olarak kalmaya devam edecektir.

Yorumlar
Yorum Gönder