“Bilgi, ezberlendiğinde yük; anlaşıldığında
güç olur. Âmâ düşünen insan, sorgulayan zihin rahatsız eder.”
Bugün eğitim
sistemimizin en büyük krizi, yalnızca ezbercilik değildir.
Asıl kriz, düşünen,
sorgulayan, eleştiren insanın istenmemesidir.
Okullarımızda
çocuklar bilgiyle değil, itaatle yetiştiriliyor. Soru sormak yerine cevabı
ezberlemeleri bekleniyor. Düşünmek, çoğu zaman "dersin dışına çıkmak"
olarak görülüyor.
Eğitim, insana
düşünme becerisi kazandırmak için vardır.
Ancak bizde
eğitim, düşünmeyi değil, susmayı öğretiyor.
Sınıflarda
hâlâ öğretmen konuşur, öğrenci dinler; müfredat belirler, öğrenci uyar; sistem
ölçer, öğrenci itaat eder.
Böyle bir
ortamda yaratıcılık yeşermez, sorgulama körelir, ezber hâkim olur.
Soru soran
öğrenci, “fazla konuşan” olarak etiketleniyor.
Kuralın
nedenini sorgulayan genç, “saygısız” sayılıyor.
Farklı düşünen
öğretmen, sistemin dışına itiliyor.
Oysa toplumu ileriye
taşıyanlar, her zaman soran, rahatsız eden, farklı bakan insanlardır.
Ama biz,
konforlu sessizlik içinde yaşayan, verilenle yetinen bireyler yetiştiriyoruz.
Sınav
sistemimiz bu anlayışın en açık göstergesi.
LGS ve YKS’de
milyonlarca öğrenci aynı anda aynı sorulara aynı biçimde yanıt veriyor.
Sorular farklı
düşünceyi değil, tek doğruya ulaşma hızını ölçüyor.
Bir öğrenci,
bir formülü ezbere biliyor ama nedenini bilmiyor; bir tarihi olayı
sıralayabiliyor ama anlamını çözemiyor.
Sonuçta
bilgiye sahip ama düşünemeyen bir gençlik yetişiyor.
LGS’de
öğrencilerin %73’ü matematik testinde 10 sorudan sadece 3’ünü doğru yanıtladı.
YKS-TYT fen
bilimleri ortalaması 3 netin altında kaldı.
Bu rakamlar
sadece başarısızlığı değil, sistemin düşünmeyi öğretemediğini de gösteriyor.
Teknoloji,
bilgiye erişimi kolaylaştırdı ama anlamayı zorlaştırdı.
Artık birçok
öğrenci cevabı kendi düşüncesiyle değil, birkaç saniyede bir yapay zekâ
uygulamasından alıyor.
Sorunun
çözümünü değil, sadece sonucunu istiyor.
Böylece yeni
bir ezbercilik doğdu: dijital ezber.
Ekrandan
öğrenilen bilgi, hayata değmeden geçip gidiyor.
Neden
Düşünen İnsan İstenmiyor?
Çünkü düşünen
insan, sorgular.
Sorgulayan
insan, yanlışı görür.
Yanlışı gören
insan, değişim ister.
Oysa sistemin
en büyük korkusu budur: değişim.
Bu yüzden
sorgulayan birey değil, uyum sağlayan öğrenci istenir.
Böylece düzen
sürer; sessizlik başarı, itaat erdem sayılır.
Gerçek
Eğitim Nasıl Olmalı?
Gerçek eğitim,
ezberi değil, düşünmeyi öğretir.
Bilgiyi
depolamayı değil, bilgiyle üretmeyi amaçlar.
Bir çocuk
sadece cevabı değil, neden o cevabı verdiğini anlayabiliyorsa; işte o zaman
öğrenme gerçekleşir.
Bu nedenle:
Müfredat
sadeleşmeli, öğrencinin düşünmesine alan açmalıdır.
Tartışma
temelli öğrenme yaygınlaşmalıdır.
Ölçme
sistemleri ezberi değil, düşünme sürecini değerlendirmelidir.
Öğrencilere “neden?”
sorusunu sorma cesareti kazandırılmalıdır.
Öğretmen,
bilgi aktaran değil; düşünmeyi öğreten rehber olmalıdır.
Bugün
çocuklarımızın çoğu, “ne düşünüyorsun?” sorusuna değil, “kaç net yaptın?”
sorusuna yanıt veriyor.
Bu da
bize gösteriyor ki eğitim, insan yetiştirmiyor; ezber makinesi üretiyor.
Oysa
geleceğin dünyasında başarılı olacak toplumlar, düşünmeyi öğretebilen toplumlar
olacaktır.
Ezberci
eğitim sadece öğrenciyi değil, ülkenin düşünme gücünü de zayıflatır.
Gerçek
ilerleme, itaat eden zihinlerle değil; soran, düşünen ve üreten beyinlerle
mümkündür.

Yorumlar
Yorum Gönder