“Selahattin Demirtaş, bir siyasi figürden
öte; umutla direnen bir yüreğin, insan kalmanın mümkün olduğunu hatırlatan bir
semboldür.”
Bazı yemekler
vardır, sadece karın doyurmaz; bir hikâye anlatır, bir yüreğe dokunur.
Sadiye Ana’nın
zerbet yemeği de öyle bir yemektir.
Basit görünür
ama içinde bir ömür, bir bekleyiş, bir sevda gizlidir.
Zerbet Tarifi
İçin Malzemeler:
1-2 adet tam
buğday unlu yufka ekmek (ya da kuru yufka ekmek),
1 kâse
sarımsaklı yoğurt,
Bolca
tereyağı.
Hepsi bu
kadar. Ama aslında hiç de bu kadar değil.
Çünkü bu
yemeğin asıl malzemesi özlemdir, sabırdır, sevgidir.
Sadiye Ana
yufkayı eline alırken, parmaklarının arasından geçen her kırıntı sanki bir
hatıradır.
Yufka ufalanırken
aklına oğlunun çocukluğu gelir; küçük Selahattin’in o mutfakta koşturduğu,
yoğurdu parmaklayıp güldüğü günler...
Yoğurdu
sarımsakla karıştırırken sessizce içinden geçirir:
“Bir gün yine
aynı sofrada oturacağız.”
Tereyağı
tavada erirken bir koku yayılır mutfağa.
O koku, sadece
yağın değil, yılların kokusudur.
Bekleyişin,
duaların, içe atılmış sözlerin kokusu.
Her köpüren
kabarcıkta bir umut, her cızırdayan damlada bir dua vardır.
Sadiye Ana bu
basit yemeği bir bayram sofrası gibi hazırlar.
Tabağa koyarken
elleri titrer — hem yorgunluktan hem duygudan.
Yemeğin
kenarına ilişen gözyaşı, tuz yerine geçer.
Bir annenin
gözyaşı kadar sahici, bir annenin sevgisi kadar güçlü bir tat olur o.
Sonra oturur,
sessizce sofraya bakar.
Bir tabak
dolusu zerbet, bir kâse yoğurt, bir kalp dolusu özlem...
Ama içinde bir
umut da vardır:
Bir gün, o
kapı çalınacak.
Selahattin
içeri girecek, “Anne, gene mi zerbet yaptın?” diyecek ve o an, yılların
sessizliği bir lokmayla bozulacak.
İşte o gün, o
tereyağı yine eriyecek; âmâ bu kez hasretin ateşinde değil, kavuşmanın
sıcaklığında.
Zerbetin
kokusu mahalleye yayılacak ve herkes diyecek ki:
“Bu ülke biraz
daha insanlaştı, biraz daha güzelleşti.”

Yorumlar
Yorum Gönder