“Güçlü kadın, karanlığa karşı
duran en parlak ışıktır.”
Diyarbakır’ın
Lice ilçesi son haftalarda, basına yansıyan fuhuş iddiaları ve buna yönelik
operasyonlarla ülke gündeminin sert ışıkları altında kaldı. Aslında bu ışık,
uzun süredir bölgede varlığı fısıltıyla konuşulan bir karanlığı gün yüzüne
çıkardı: Genç kadınların, hatta çocukların manipülasyon ve baskıyla fuhşa
sürüklendiği organize bir ağ…
Basına
yansıyan bilgilere göre, fotoğraf üzerinden kandırma yöntemleri, park gibi
kamusal alanların gizli buluşma noktalarına dönüştürülmesi ve “ajans” adıyla
faaliyet gösteren yapılar, ilçede büyük bir rahatsızlık yaratmış durumda. Bu
iddialar, artık tekil vakaların ötesinde, sistematik bir örgütlenmenin
varlığına işaret ediyor.
Tam da bu
nedenle, yalnızca güvenlik güçlerinin değil, toplumun farklı katmanlarının da
refleksleri sert oldu. Tevgara Jinên Azad (TJA) ve DEM Parti Lice örgütü,
ilçede uyuşturucu ve fuhuşa karşı geniş kapsamlı bir mücadele kampanyası
başlattı. Yapılan açıklamalarda, kadınların suç şebekelerinin insafına
bırakılmaması gerektiği, bu tür yapıların sessizce kök salmasına asla izin
verilemeyeceği vurgulandı. Sivil toplumun bu hızlı tepkisi, yaşananların toplum
tarafından bir ahlaki çürüme meselesi olarak görüldüğünü açıkça gösteriyor.
Aynı günlerde
Diyarbakır merkezli operasyonlarla altı ilde eş zamanlı baskınlar düzenlendi.
Fuhşa aracılık ettikleri iddia edilen 26 kişiden 25’i tutuklandı; 28 kadının
mağdur edildiği, bazı kadınların operasyonda kurtarıldığı açıklandı. Bu durum, iddiaların artık görmezden
gelinemeyecek bir ağırlığa ulaştığını kanıtlıyor.
Ancak
hikâyenin karanlık tarafı hâlâ tam anlamıyla aydınlanmış değil. Soruşturma
sürüyor; bilgilerin bir kısmı yalnızca basına yansıdığı kadarıyla biliniyor.
Üstelik bölgedeki uyuşturucu, insan ticareti ve fuhuş gibi suçların çoğu zaman
birbirine dolanan yapısı, tabloyu daha da karmaşıklaştırıyor. Lice’de
yaşananlar, Türkiye’nin pek çok bölgesinde sessizce büyüyen risklerin bir
izdüşümü aslında.
Toplumun
tepkisi ise net: “Bu normalleşemez.”
Bu cümle, hem
kadın örgütlerinin açıklamalarında hem de halkın günlük konuşmalarında sıkça
duyulur oldu. İnsanlar, ilçenin adının suç ağlarıyla anılmasına değil, bu
ağlara karşı toplumsal dayanışma ve mücadeleyle anılmasını istiyor.
Bu mesele,
yalnızca bir suç operasyonunun ötesinde; genç kadınların kırılganlığını, yoksulluğun
derinleşmesini, toplumsal dokunun zayıflayan bağlarını ve kamusal alanların
gölgelerinde büyüyen görünmez tehlikeleri gündeme taşıyor. Sosyolojik açıdan
bakıldığında, fuhuşa sürüklenme vakaları çoğu zaman bireysel tercihlerden değil,
ekonomik baskıdan, aile içi çatışmalardan, sosyal izolasyondan, dijital
manipülasyonlardan ve örgütlü suç ağlarının sistemli yönlendirmelerinden
besleniyor.
Kısacası
Lice’de yaşananlar, buzdağının sadece görünen kısmı olabilir.
Bugün
tartıştığımız fuhuş iddiaları, yarın konuşacağımız başka toplumsal yaraların da
işareti olabilir. Bu yüzden mesele sadece adli değil, aynı zamanda toplumsal,
siyasal ve sosyolojik bir sorundur. Çözüm ise yalnızca operasyonlarla değil;
güçlenen dayanışma ağlarıyla, kadınların güçlendirilmesiyle, gençlerin
desteklenmesiyle ve en önemlisi sessiz kalmayan bir toplumla mümkün olacaktır.
Lice’de
yükselen seslerin ortak bir mesajı var:
“Bu
karanlıkla birlikte mücadele edeceğiz.”

Yorumlar
Yorum Gönder