Tarih, çoğu
zaman savaşların, iktidar mücadelelerinin ve siyasal dönüşümlerin yüksek sesli
kaydından ibaret sanılır. Oysa toplumların gerçek hafızasını oluşturan
katmanlar, çoğu kez görünmeyen, duyulmayan, hatta kasıtlı olarak göz ardı
edilen kişi ve metinler üzerine kuruludur. Bu sessiz katmanların en dikkat
çekici örneklerinden biri, hiç kuşkusuz, Kürt edebiyatının ve tarih yazımının
öncü kadın figürlerinden Mesture Erdelan’dır.
19. yüzyılın
başında Sine’de doğan Mesture Erdelan, Erdelan Hanedanlığının kültürel
çevresinde yetişti. Bu çevre; Kürtçenin farklı lehçeleri, Farsça ve Arapça gibi
bölgenin entelektüel dilleriyle örülü, çok dilliliğin doğallaştığı bir zihinsel
iklim sunuyordu. Mesture’nin erken yaşta edebiyata yönelmesi, yalnız kişisel
bir ilgi değil, aynı zamanda içinde bulunduğu kültürel mirasın doğal bir
devamıydı.
Ancak onu
çağdaşlarından ayıran en temel özellik, tarih yazımına yönelmesidir. Çünkü 19.
yüzyılda Ortadoğu’nun erkek egemen entelektüel dünyasında bir kadının tarihsel
bir kronik kaleme alması istisnaî bir durumdu. Mesture Erdelan’ın “Erdelan
Tarihi” adlı çalışması, sadece bir hanedanlık anlatısı değil, aynı zamanda
kadınların tarihsel bilgi üretimine katkı sunduğuna dair önemli bir belgedir.
Bu nedenle
bugün Diyarbakır’da açılan “Mesture Erdelan Kütüphanesi”, onun adının mekânsal
bir tabelaya dönüşmesinin ötesinde, tarih yazımında kadın emeğinin görünür
kılınması yönünde akademik ve kültürel bir farkındalığı temsil etmektedir.
Bir İsim Neden
Bu Kadar Önemlidir?
Çünkü bir
kütüphaneye verilen isim, sadece bir sembol değil; toplumsal belleğin hangi
figürleri geleceğe taşıyacağını belirleyen bir tercihtir. Mesture Erdelan’ın
adı, Kürt kadınlarının entelektüel üretimini tanıma, görünür kılma ve hak
ettiği yere yerleştirme çabasının somutlaşmış hâlidir.
Bu adlandırma,
şu bilimsel gerçeği de hatırlatır:
Tarihsel bilgi
üretimi, yalnızca siyasi elitlere ya da erkek yazarlara özgü değildir.
Kadınların
entelektüel katkıları, özellikle sözlü kültür toplumlarında sistematik olarak
gölgede bırakılmıştır.
Mesture
Erdelan ise bu gölgelenmenin kırıldığı nadir figürlerden biridir.
Kütüphaneye
giren genç bir okuyucu, onun adını fark ettiğinde, belki ilk kez kadınların
tarih yazımındaki rolünü merak edecek; belki de kadın entelektüellerin bölgesel
hafızaya nasıl yön verdiğini araştırmaya yönelecektir. Bu merak, toplumsal
bilincin dönüşmesinde kritik bir adımdır.
Bugün sosyal
bilimler, tarihin yalnızca “büyük olayların kaydı” olmadığını; aksine toplumun
kıyısında kalmış bireylerin metinleriyle de yeniden inşa edildiğini kabul
ediyor. Mesture Erdelan’ın eserleri, bu görüşün erken bir örneği olarak
değerlendirilebilir. O, tarih anlatısını yalnızca siyasi olaylar üzerinden
kurmakla kalmamış; kültürel yapıyı, hanedanlık ilişkilerini ve toplum içi
dinamikleri de dikkate almıştır.
Onun adı bugün
bir kütüphanede yaşıyor olabilir; ancak etkisi, metinlerin ötesine geçerek sosyal
bilimlerin sunduğu şu düşünceyi güçlendirir: Tarih, sadece yaşananların değil;
o yaşananları kayda alacak cesareti gösterenlerin kaleminde anlam kazanır.
Diyarbakır’da
açılan Mesture Erdelan Kütüphanesi, yalnızca yeni bir kültür mekânı değildir.
Aynı zamanda Kürt kadınlarının bilgi üretimindeki tarihsel rolünün geç de olsa
kabul edilmesi anlamına gelir. Bu yüzden o kütüphane, bir kültür binası olmanın
ötesinde, bilimsel bir teşekkür cümlesi niteliği taşır: Geç kaldık, ama seni
duyduk.

Yorumlar
Yorum Gönder