"Bir şehirde evler yükselirken insanlar
barınamıyorsa, orada büyüyen yalnızca beton değil, eşitsizliktir."
2022 yılında
Diyarbakır’da 4.500 TL’ye kiralanan bir evin, 2025 yılında 24.000 TL’ye
yükselmesi; sıradan bir fiyat artışından öte, bölgesel eşitsizliklerin,
ekonomik dalgalanmaların ve kontrolsüz piyasa koşullarının somut bir
göstergesidir. Türkiye’nin dört bir yanında olduğu gibi Diyarbakır'da da
kiralar hızla artmakta; ancak bölgenin gelir düzeyiyle ters orantılı bir
yükseliş, barınma krizini derinleştirmektedir.
Türkiye'de
konut kiraları için yapılabilecek zam oranı, 2022 Temmuz ayından itibaren
geçici bir düzenlemeyle %25 sınırı ile kısıtlandı. Ancak bu sınır sadece konut
kiraları için ve bir yıl süreyle geçerli idi. 2023 ve 2024 yıllarında da bu
sınırlama uzatıldı. Buna göre, kiracı aynı evde oturuyorsa, ev sahibi yılda en
fazla %25 zam yapabiliyor. Ancak bu düzenlemenin çeşitli istisnaları var:
Yeni
kiralamalarda bu sınır geçerli değil. Ev sahibi boşalan bir daireyi istediği
fiyattan kiralayabiliyor.
Bazı ev
sahipleri, kiracıyı çıkarıp yeni birini almak suretiyle zammı serbest piyasa
koşullarına göre belirliyor.
Sözlü
anlaşmalar veya kayıt dışı kiralamalar, bu kısıtlamayı işlevsiz kılıyor.
Yani sizin
kiraladığınız ev aynı kalmışsa %25 sınırı teorik olarak geçerliydi, fakat eğer
ev değiştiyse, piyasa değerine göre belirleniyor. Diyarbakır gibi görece daha
düşük gelirli şehirlerde dahi bu tür uçurumların oluşması, barınma krizinin
derinliğini gösteriyor.
TÜİK
Ne Diyor? Gerçek Enflasyon ve Kira Uçurumu
TÜİK’in 2025
verilerine göre, kira artış oranı olarak kabul edilen TÜFE 12 aylık ortalamalara
göre %65 civarında. Ancak gerçek hayatta karşılaşılan kira artışları, TÜİK
verilerinden çok daha yüksek. Örneğin, 2022-2025 arasında Diyarbakır’da bir
evin kirasının 4500 TL’den 24.000 TL’ye çıkması, yaklaşık %433’lük bir artışı
ifade eder. Bu artış, resmi enflasyonun neredeyse 7 katı.
TÜİK’in
açıklamaları ile sahadaki veriler arasında bu denli fark olması, kamuoyunda
veri güvenilirliği tartışmalarını da beraberinde getiriyor. Bu farkın
nedenlerinden bazıları:
TÜİK’in kira
verilerini geçmiş kontratlara dayalı olarak ölçmesi
Gerçek kira
piyasasını yansıtan güncel verilerin kayıt altına alınmaması
Serbest piyasa
kira bedellerinin denetimsiz olması
Diyarbakır’daki
Kira Artışının Sosyolojik Arka Planı
Diyarbakır'da
kiraların bu denli artmasının altında yatan bazı yapısal ve sosyolojik
etkenler:
Diyarbakır,
çevre il ve ilçelerden sürekli göç almaktadır. Bu durum kent merkezindeki konut
talebini artırmakta ve kiraları yukarı çekmektedir.
2023 Maraş
merkezli depremlerden sonra birçok depremzede Diyarbakır’a yerleşti. Geçici
olarak gelenlerin de kira piyasasında önemli bir yük oluşturduğu görülmektedir.
Diyarbakır’da
bazı müteahhitler ve yatırımcılar, konut üretimini "lüks konut"
eksenine kaydırarak piyasadaki ev arzını sınırlamış, orta gelirlinin
barınabileceği ev miktarı azalmıştır.
Üniversite
öğrencileri ve yeni atanan memurlar da kira piyasasında talebi artıran önemli
bir kitleyi oluşturuyor.
Bu
Gidişin Sonu Nereye?
Barınma bir
“hak” iken, günümüz Türkiye’sinde giderek “ayrıcalığa” dönüşüyor. Eğer bu
gidişat durdurulmazsa:
Orta gelirli
vatandaşlar, kent merkezlerinden dışlanacak.
Alt gelir
grupları çeper mahallelere, hatta gecekonduya mahkûm olacak.
Aile içi
borçlanma artacak, sosyal huzursuzluklar büyüyecek.
Üniversite
öğrencileri ve kamu çalışanları Diyarbakır gibi kentlerde kalmakta zorlanacak.
Kayıt dışı
kira piyasası büyüyerek devletin denetimini daha da zorlaştıracak.
Ne
Yapılabilir?
Bölgesel
bazda, örneğin Diyarbakır gibi şehirlerde, üst sınır kiralar belirlenmeli.
Boş evlerden
alınacak ek vergilerle, spekülatif yatırımcıların piyasayı şişirmesi
engellenebilir.
Gerçek ihtiyaç
sahiplerine dönük ucuz ve kiralanabilir konut üretimi teşvik edilmeli.
Gerçek piyasa
verileriyle çalışan bağımsız kuruluşlarla iş birliği yapılmalı.
Kira
artışlarının kayıt altına alınması için dijital kontrat sistemine geçilmeli.
Diyarbakır'da
2022 yılında 4500 TL olan bir evin bugün 24.000 TL olması, sadece ekonomiyle
değil; aynı zamanda sosyal adalet, şehir planlaması ve devletin müdahale
kapasitesiyle de ilgili derin bir krizdir. Bu kriz, yalnızca ekonomik değil,
aynı zamanda toplumsal bir eşitsizlik krizidir. Çözüm, sadece yasalarla değil,
aynı zamanda yerel ve merkezi düzeyde bütüncül sosyal politikalarla mümkündür.