“Sınavlar başarıyı değil,
imkânları ölçüyor.”
2025-YKS
verileri, Türkiye’deki eğitim sisteminin sınav merkezli yapısının artık
sürdürülemez bir krize dönüştüğünü bir kez daha gözler önüne serdi. Temel
Yeterlilik Testi (TYT) oturumuna başvuran 2 milyon 560 bin 649 adaydan 209 bin
8’i sınava hiç girmedi. Alan Yeterlilik Testi’nde (AYT) bu sayı 171 bin 117,
Yabancı Dil Testi’nde (YDT) ise 59 bin 411 kişiye ulaştı. Bu rakamlar yalnızca
“katılmayanlar”ı değil, aynı zamanda sistemden vazgeçen, umudunu kaybeden,
belki de psikolojik olarak tükenmiş gençlerin sessiz çığlıklarını barındırıyor.
Dahası, TYT
oturumunda sınavı geçersiz sayılan 244 kişinin, AYT'de 57, YDT’de ise 10
kişinin sınavı iptal edildi. Nedeni ne olursa olsun, sınavın teknik kurallarına
takılan bu gençler için de sistem adil ve kapsayıcı değil.
Ama en çarpıcı
veri, TYT’de sıfır çeken 41 bin öğrencinin olmasıdır. Bu sayı, yalnızca
akademik eksiklikle açıklanamaz. Bu, aynı zamanda eğitimde fırsat
eşitsizliğinin, yoksulluğun, öğretmen yetersizliğinin ve sistemsel bozukluğun
sonucudur. Bu 41 bin öğrenci, sistemin sessiz kurbanlarıdır.
Ayrıca TYT’de
yalnızca 1 öğrenci tam puan alabildi. 400 puan üstüne çıkan aday sayısı ise
sadece 44 bin 193. Oysa 2023’te bu sayı 73 bin 371, 2024’te ise 74 bin 365 idi.
Başarı istatistikleri ciddi biçimde düşerken, eğitim politikalarının hiçbir
değişime uğramaması düşündürücüdür.
Üstelik bu yıl
TYT barajı kaldırılmasaydı, 141 bin 177 kişi 160 puanın altında kalmış
olacaktı. Barajın kaldırılması, sistemin başarısızlığına yama yapılması
anlamına geliyor; çünkü bu durum başarıyı artırmıyor, yalnızca başarısızlığı
istatistikten çıkarıyor.
Eğitim Sen’in
de belirttiği gibi, sınav odaklı sistem, eğitimdeki yapısal sorunlara çare
değil, sorunun ta kendisidir. Bugünkü sistem, öğrencileri bilimle, sanatla,
eleştirel düşünceyle buluşturmak yerine, onları sadece test çözme becerisi
üzerinden değerlendiren ve hayattan koparan bir yarışın içine itiyor. Bu
yarışta sosyoekonomik olarak avantajlı olanlar öne geçerken, kırsalda ya da
yoksulluk içinde eğitim gören öğrenciler sistemin dışına itiliyor.
Bu
Sistem Neyi Ölçüyor?
Sınav sistemi
neyi ölçüyor? Ezber gücünü mü, test pratiğini mi, özel ders alma imkânını mı?
Eğitimin amacı bir bireyin tüm yönleriyle gelişmesini sağlamak olmalı. Ancak
mevcut sistem, öğrencileri ölçmekle kalmıyor; aynı zamanda onları kategorize
ediyor, değersizleştiriyor ve mutsuz bireyler haline getiriyor.
Sınava
girmeyen, sıfır çeken ya da puanı düşen on binlerce öğrenciyi başarısız ilan
etmek kolay. Asıl zor olan ise bu tabloyu doğuran sistemin yanlışlarını görüp
değiştirmeye cesaret etmektir.
Ne
Yapmalı?
Sınav odaklı
sistemin yerine;
Bilimsel ve
eleştirel düşünmeyi esas alan bir eğitim modeli,
Ölçme ve
değerlendirme kriterlerinin çeşitlendiği çok boyutlu sistemler,
Psikolojik ve
akademik rehberliğin güçlendirildiği okul yapıları,
Eğitimi kamusal bir hak olarak gören eşitlikçi politikalar getirilmelidir.
Türkiye’de
eğitim, artık bir umut olmaktan çıkmış, bir korkuya, bir hayal kırıklığına
dönüşmüştür. Bu tabloyu değiştirmek için yalnızca öğrencilere değil, eğitim
politikası belirleyicilerine de sorumluluk düşmektedir.
2025
YKS verileri, sınav merkezli sistemin öğrencileri ne kadar dışlayıcı ve yorucu
bir kıskaca aldığını gösteriyor. Bu sistem, başarıyı değil vazgeçmeyi teşvik
ediyor. Artık köklü ve kamucu bir eğitim reformu kaçınılmazdır.