Bu Blogda Ara

11.4.25

Suzan Samancı’nın Kalemi, Sessizlerin Sesidir


"Suzan Samancı’nın kalemi, sessizlerin sesi, unutulanların hafızası ve sınır tanımayan bir özgürlük arayışıdır."

Suzan Samancı,20 Eylül 1962, Diyarbakır doğumlu. 1979 Diyarbakır Lisesi mezunu. Yazarlığı profesyonel meslek olarak seçti. Edebiyata şiirle başladı. İlk şiirleri 1985-87 yılları arasında Sanat Olayı dergisinde yayımlandı. Daha sonra öykü ve romana yöneldi. Öyküleri ağırlıklı olarak Adam Öykü ve Defter dergilerinde yer aldı. Gündem gazetesine haftalık köşe yazıları yazdı. Sonraki yıllarda gazete yazılarını Demokrasi, Özgür Politika gazetelerinde sürdürdü. Suzan Samancı, çalışmalarını Diyarbakır’da sürdürürken, 2008 den bu yana daha çok Cenevre’de yaşıyor. Türk ve Kürt PEN ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesidir.

Suzan Samancı, Kürt edebiyatının ve çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olarak, eserlerinde güçlü bir dil ve anlatım tekniğiyle toplumsal gerçeklikleri gözler önüne sermektedir. Romanlarında kullandığı dil, hem bireysel hem de toplumsal deneyimlerin bir arada şekillendiği bir alan olarak dikkat çeker. Samancı’nın eserlerinde dil, yalnızca iletişim aracı değil, aynı zamanda kimlik, direniş ve hafızanın taşıyıcısıdır. 

Samancı’nın romanları, toplumsal ve siyasal dönüşümlerin birey ve toplum üzerindeki etkilerini yansıtan bir zemin sunar. Özellikle 1980 askeri darbesi sonrası Türkiye’de yaşanan siyasi baskılar, kimlik meseleleri ve ekonomik zorluklar, eserlerindeki karakterlerin yaşamlarına doğrudan etki eder. Bu bağlamda, dil, yalnızca bireylerin yaşantısını yansıtmakla kalmaz; aynı zamanda bir direniş ve sorgulama aracı olarak da kullanılır. 

Samancı’nın eserlerinde Türkçe ve Kürtçenin yan yana var olması, dilin politik ve kültürel boyutlarını da açığa çıkarır. Kürtçe, çoğu zaman baskılanan bir kimliğin simgesi olarak görülürken, Türkçe baskın dil olarak karakterlerin hayatında yer alır. Bu iki dil arasındaki gerilim, romanlarda hem bireysel hem de toplumsal çatışmaları temsil eder. 

Samancı’nın eserlerinde kadınlar, hem bireysel hem de toplumsal mücadelelerin merkezinde yer alır. Romanlarındaki kadın karakterler, geleneksel ataerkil yapıların içinde sıkışmış, ancak kendi yollarını bulmaya çalışan güçlü figürlerdir. Bu kadınlar, dil aracılığıyla kendi deneyimlerini anlatır ve ataerkil söyleme karşı bir karşı duruş sergiler. 

Kadın karakterlerin dili, genellikle duygusal bir derinlik taşır. Günlük konuşma dilinin sadeliği ve yerel ağızların doğallığı, onların yaşam mücadelesini daha da görünür kılar. Bu dil, kadınların bastırılmış duygularını ifade etme ve kendi hikâyelerini anlatma yollarından biridir. 

Suzan Samancı’nın romanları, Kürt kültürüne dair detaylarla bezeli bir dünyayı okura sunar. Eserlerde yerel ağızlar, gelenekler, halk hikâyeleri ve masallar gibi kültürel unsurlar, anlatının organik bir parçası haline gelir. Kürtçe sözcükler ve deyimler, anlatıya otantik bir hava katarken, karakterlerin kimlikleri ve aidiyet duyguları da bu dil aracılığıyla derinleşir. 

Samancı’nın dili, Kürt kültürünü koruma ve yaşatma çabasının bir uzantısı olarak da görülebilir. Kürtçe kelimelerin ve deyimlerin romanlarda kullanılması, kültürel bir direnç alanı oluştururken, aynı zamanda okuyucunun bu kültürle empati kurmasını sağlar. 

Samancı’nın dilinde bireylerin iç dünyası, toplumsal gerçekliklerle iç içe geçer. Karakterlerin içsel monologları, onların yaşadığı çelişkileri ve travmaları dile getirirken, dil aynı zamanda bir iyileşme aracı olarak da kullanılır. 

Özellikle kadın karakterlerin monologları, onların bastırılmış duygularını açığa vurur. Toplumsal baskı ve geleneksel rollerin yarattığı içsel çatışmalar, dil yoluyla anlamlandırılır ve çözülmeye çalışılır. Bu durum, romanların psikolojik derinliğini artırırken, okurla karakterler arasında duygusal bir bağ kurar. 

Suzan Samancı’nın romanlarındaki dil, bireysel ve toplumsal gerçekliklerin kesiştiği bir alan olarak zengin bir anlam katmanına sahiptir. Toplumsal arka plan, kadın temsilleri, Kürt kültürü ve bireysel psikoloji gibi unsurlar, bu dili çok boyutlu bir anlatı aracı haline getirir. Samancı, sade ama etkileyici üslubuyla, okuyucusunu hem bireysel hem de toplumsal sorgulamalara davet eder.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder